Bir yaraya nasıl dokunacağını bilen kadınlar hiç acıtmazlar. Bir de acıtmak için dokunanlar vardır. Onlar başka.
[Tarık Tufan]
***
İçine işleyen yağmurdan korunmak istercesine trençkotunun yakalarını yukarı çekiştirirken daha fazla ıslanmamak için - daha fazla nasıl ıslanabileceğiyle ilgili hiçbir fikri yoktu - kaldırım boyunca sıralanan dükkanların tentelerinin altına girmeye çalışıyordu. Şiddetini artıran yağmurun bile kalabalığı dağıtmaya yeterli olmadığını fark ederek huysuzca homurdandı. Böyle zamanlarda hiç yanından ayırmadığı ehliyeti canının daha çok sıkılmasına neden olan bir ayrıntıya dönüşüyordu. Melike - patronu - ona defalarca şirket arabalarından birini alabileceğini söylemişti ama kadın arabanın yanında bir de şoför verecek kadar bonkör davranır mıydı? Aklından geçen düşüncelerle birlikte sessizce gözlerini devirdi. Ah, evine bir sağ salim varabilseydi!
Eğer havanın böyle, birden bire bozacağını bilseydi iş çıkışı kitapçıya uğramak yerine doğruca evine giderdi. Nereye gittiğini bilmeden sahafın olduğu sokaktan sola saptı. Akşam karanlığına yağmurdan kaçma telaşı da eklenince zaten iyi olmayan yön duygusu hepten zayıflamıştı. Adımlarının bozuk asfaltın üzerinde çıkardığı seslere yağmurun uğultusundan başka eşlik eden bir sesin - gürültünün demek daha doğru olurdu - olmadığını fark ederek bir an durup etrafına baktı. Yol ürpermesine neden olacak kadar ıssız görünüyordu. Tam dönmeye niyetlenmişti ki korkuyla irileştirdiği gözleri önünden yavaşça geçen taksiye takıldı. Her ne kadar şimdi oldukça karanlık ve sapa bir yolda tek başına duruyor olsa da, bu yollar çok daha aydınlık, geniş ve işlek bir caddeye bağlandığı için taksiyle karşılaşması sıradan bir olay olarak addedilebilirdi. Asıl mucize, taksinin boş olma ihtimaliydi. Bu ihtimalin gerçek olmasını ümit ederek elini kaldırdı. Gün içinde onu defalarca yaya bırakan şansı anlaşılan bu sefer ona gülmeye karar vermişti. Taksinin önce yavaşladığını, hemen ardından durduğunu fark ederek aradaki kısa mesafeyi koşar adım kapattı. Kapıyı açıp taksinin arka koltuğuna kurulduktan sonra alnına yapışan ıslak saçlarını geriye itti. Tam nereye gitmek istediğini söylemek için dudaklarını aralamıştı ki hemen yanı başında oturan - kaykılan demek daha doğru olurdu - adamı fark ederek şaşkınca kaşlarını çattı.
"Siz..."
Adam güçlükle nefes alıyormuş gibi "Señora," diyerek fısıldadı.
"Siz yaralısınız."
Adam kafasında bir yığın halini alan ıslak saçlarından rahatsızlık duyuyormuş gibi - saçlarının uzunluğu neredeyse kızın küt şeklinde kesilmiş saçları kadardı - başını geriye atarken bu basit hareketle bile canı yanmış olacak ki kaşlarının çatılmasına engel olamadı. "Önemli bir şey değil."
Dilara çok ilginç bir şey söylüyormuş gibi gözlerini kocaman açarak cevap verdi. "Kanıyor ama..."
"Söylemesen fark etmemiştim."
Tam adamı terslemeye hazırlanıyordu ki şoför araya girerek nereye gitmek istediğini sorunca dilinin ucuna kadar gelen kelimeleri tutmak istercesine dişlerini alt dudağına bastırdı. Adama ters bir bakış atarak "Önce bu arkadaşı espri yeteneğine bir zeval gelmeden hastaneye yetiştirelim de..." diyerek cevapladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıt Evler
RomanceGiz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek, kendi mecrasında akabilmek için gösterdiği çabayla, ruhunun eteklerinden eprimeye başlandığını his...