Bölüm 1

3.4K 357 452
                                    

Haziran.2017

İstanbul

Atatürk Hava Limanı dış hatlarda telaşlı bir kalabalık vardı. Heyecanla sağa sola koşturup uçaklarına yetişmek isteyen, özlemle sevdiklerine kavuşmayı bekleyen kalabalıkları, elinde taşıdığı küçük siyah bavulu ile tek başına aşıp geçti Josh. Bir bekleyeni yoktu onun, karşılamaya geleni de.

Yakalayabildiği ilk boş taksiye binip ne anlatmak istediği çok da anlaşılamayan Türkçesi ile, yer ayırttığı otelin ismini söyledi. Arabanın hareketlenmesiyle beraber düşünceleri de tekrar harekete geçti. On altı saat süren uçak yolculuğu boyunca onu hiç rahat bırakmayarak, birbiri üstüne atak yapan anıları, kafasının içinde kurduğu olasılıklar, zehirli, zehirsiz her türlü düşünce saldırıya geçmişti yine zihnine. Gözünün önünden, geçip giden yılların hiç eskitemediği Mayıs'ın görüntüsü bir an olsun kaybolmazken, içinde yeşeren umutlara da karşı koyamıyordu.

Bu adımı atmak için çok geç kalmış olduğunu biliyor ama bir yandan da her şeyi düzeltebileceğine dair umutlarını göz ardı etmek istemiyordu. Mayıs'ı bulacak, her şeyi açıklayacak, gerekirse yalvaracak, aşık olduğu o yosun gözlere kavuşacaktı. Kaybettikleri yılları telafi edebilmeleri için önlerine koca bir ömür uzanıyordu.

Tabi, her ne kadar bunu hiç düşünmek istemese de Mayıs'ın evlenmiş olma ihtimali de vardı. Bu düşünce bir çok kez onu İstanbul'a gelme kararından caydıracak olsa da işkence gibi geçen son dört yılın ardından Mayıs'ı görüp ona her şeyi anlatmadan geçireceği bir güne dahi tahammülü kalmamıştı artık.

Mayıs'ın, İstanbul'un Bakırköy ilçesinde yer alan Ataköy semtinde yaşadığını, kendi organizasyon şirketini kurduğunu öğrenmesi ve adresini bulması zor olmamıştı. Zor olan, bunca yıl sonra Mayıs'ı bulduğunda yaşayacağı hisleri kestiremiyor olmasıydı.

Otelin önüne geldiklerinde karanlık çökmeye başlamıştı. Josh taksinin ücretini öderken bir yandan da telefonunun saatini kontrol etti. San Francisco'ya göre ayarlı olan saati öğlen on ikiyi gösterdiğine göre İstanbul'da saatin akşam dokuzu geçmiş olacağını düşündü.

Resepsiyonda kayıt işlemlerini hallettikten sonra vakit kaybetmeden odasına çıkıp duşa girdi. Bu saatte Mayıs'ı arayamayacağını biliyordu. Sabrını biraz daha kontrol altında tutmayı öğrenmesi gerekiyordu. Yaklaşık on altı saat süren yolculuğun ardından iştahı da kalmamıştı.

Yemek siparişi verme niyetiyle aradığı oda servisine, sadece bir viski söyledi ve gelmesini beklerken cam kenarında oturduğu deri koltuktan odasını inceledi. Tamamen bir erkeğin zevklerine göre döşenmiş bir odaydı burası. Hemen hemen tüm eşyalar siyah renkte ve deridendi. Duvara montelenmiş plazma televizyonun altındaki sehpaya oyun konsolu yerleştirilmiş, hemen yan tarafına çeşit çeşit oyunlar sergiye has bir düzenle dizilmiştir. Josh bu geniş, ferah odaya başka bir zaman gelmiş olsa keyfini sürebileceğini düşündü ama şu anda gözü hiçbir şey görmüyordu.

Viskisi geldiğinde bardağını eline alıp odasının boydan boya camla kaplı olan köşesine geçerek İstanbul manzarasını izledi. Bir konuşmalarında Mayıs'ın, "Bu şehir insanı yutuyor," diye söylediğini anımsadı. Şimdi de öyle hissediyor muydu acaba, İstanbul yutuyor muydu onu yine?

İstanbul'un parıldayan ışıklarına bakarken Mayıs'ı ilk gördüğü ânı canlandırdı gözünde. Buz mavisi elbisesi, salaş örgülü, açık kumral saçlarıyla odasına daldığı sıradaki o şaşkın yüz ifadesini, parlak, yeşil gözlerini, sinirlendiği zaman yüzünde beliren agresif ifadenin ona ne kadar yakıştığını düşündü. Sinirden de gülüyor olsa, hafifçe kısılan gözlerinin içi gülüyordu. Josh, yıllardır o ânı, o kadar çok canlandırmıştı ki gözünde, bazen hayatının o kısmında çakılı kaldığını düşünüyordu...

SON YOKUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin