Aklımdaki her şey bir anda silindi.En son ne yaptığımı hatırlayabilmek için zihnimin içinde hızlıca gezindim ama Josh'ın açtığı boşluktan başka bir ize rastlayamadım.Görmeyi hiç beklemiyor olduğum için aniden karşımda onu bulunca kalbim bu duruma gümbür gümbür atarak tepki verdi.Terasın en havadar yerinde, yeşilliklerin içinde Will ve Anthony ile oturuyordu.Gidip selam vermeli miyim acaba, diye düşünürken yanlarına giden Amanda'yı gördüm ve keskin bir hareketle arkamı döndüm.Onları hiç görmemiş gibi davranmak en temiz yoldu.
Ama o hızla dönmemle, Josef ve Emma'nın birbirinin aynı olan, sorgu dolu bakışlarıyla göz göze gelmem bir oldu.Şahin gibi kalkmış kaşlar ve suçluyu sorguya çekmiş polis edalarıyla yaptığım birbirinden ilginç tavırlara bir açıklama bekliyorlardı.
Bomboş bakışlarımı gözlerine yöneltip, "şey, onlara söyleyecek bir şeyim vardı ama Amanda'yı görünce vazgeçtim," diye geveledim ağzımın içinden ve bir şey söylemelerine fırsat vermeden kafeteryaya yöneldim.Arkamdan hala aynı ilginç bakışlarıyla baktıklarını tahmin edebiliyordum.
Kahvelerimizi aldığımızda Josh'lara en uzak masaya yerleşmek niyetindeydim.Amanda'nın gerginliği yetiyordu zaten.Üzerine bir de Josh'ın varlığının kattığı heyecana hiç gerek yoktu bu gerginlikte ama toplantı çıkışı olduğu için teras çok fazla kalabalıktı ve boş yer bulmakta zorlanıyorduk.
Kahvelerimizi benim odamda içmeyi teklif edeceğim sırada, Josef atılıp, "şu masa boşalıyor, gelin," diyerek onların hemen yanındaki masaya yönlendiğinde, arkasından ölüm saçan bir bakış fırlattım ama bakışımı benden başka kimse fark etmiyordu tabi.Etkisi başladığı yerde son buluyordu.Elim kolum bağlı olduğu için onu takip etmekten başka bir çarem de yoktu.Görmemezlikten gelmeye devam ederek sırtımı Josh'ın olduğu masaya verecek şekilde oturdum ve Josef ve Emma'nın bahsettikleri konulara odaklanmaya çalıştım.Emma toplantıyı anlatıyordu Josef'e, benim de söze karışmam gerekiyor muydu acaba?
Josef bana dönüp, "bu konu hakkında sen ne düşünüyorsun Mayıs?" diye sorduğunda tamamen hazırlıksızdım.
"Evet, ben de düşünebiliyorum," dedim bir solukta.
"Ne? Mayıs sen iyi misin? Sana düşünebilip düşünemediğini sormadım, konuştuğumuz konu hakkında ne düşündüğünü sordum."
Ona cevap vermek için ağzımı açtım ve söyleyecek bir şey bulamayıp tekrar kapattım.
Josef benden umudu kesip Emma'ya döndü. "Uzun zamandır mı böyle?"
"Amanda," diye açıkladı Emma. "Ayarlarını bozdu onun."
Ah, tabi Amanda.Evet evet Amanda," dedim bir çıkış yolu bulduğumu düşünerek.Doğrusu şuydu ki, Josh'ı görmem zihnimin içindeki labirentte kaybolmama sebep olmuştu ama bu karışıklıkta bunu sevgili arkadaşlarıma açıklayamazdım.
"Sana da selam değişik."
Josh'ın, masasından bana laf atan sesini duymamla zaten zor atan kalbimin bir an bütün işlevini bitirdiğini zannettim.İçimi keskin bir madde çizip geçmişti sanki.Ne diyeceğimi bilemeyerek ağır çekimde dönerken son anda kendime gülümsemem gerektiğini hatırlattım.
"Bay Ego şirketimize teşrif mi etmiş?" diye ona takılırken Amanda'nın masalarından kalkmış olduğunu fark ettim.
Josh'ın bana cevap vermesine imkan tanımadan Will'e döndüm. "Teşekkürler Will, sen olmasan Amanda'ya daha fazla maruz kalmak zorunda olacaktım," dedim.
Ardından rotamı bir de Anthony'e çevirip, "kusura bakma Anthony ama sevgilin için kullanabileceğim en hafif ifade; maruz kalmak," dedim.Ve üçüne de cevap hakkı sunmadan sırtımı döndüm onlara.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YOKUŞ
General FictionOrtak kahkahalarımız vardı oysa bizim; aynı anda, ritimli...