Bölüm 24

599 85 61
                                    


Nasıl bir sistem bu! Gecesinde mutluluktan bulutlarda yürümesine sebep olan olay örgüsü, sabahında utançtan yerlere gömebilir mi insanı? Gömebiliyorsa eğer, ki gömebiliyor, yanlışlık bu sistemin neresinde? Dün sola dönen Dünya, bugün sağa dönmeye başlamadıysa eğer terslik tam olarak nereden geliyor?

Sanırım sorularım cevapsız değildi. Hepsinin tek bir ortak cevabı vardı ve ben de son derece bilincindeydim bunun. Yine de bunu doğrudan kabullenmek yerine yanlış yürüdüğü izlenimi yaratan sisteme yüklenmek daha kolayıma geliyordu.

Her zaman kolaya kaçan biri değildim ama beni çıkmaza düşüren tüm sorularımın tek cevabı; "aşk" ise eğer doğrudan en yakın çıkışı aramaya başlıyordum. Yangın çıkışı da olur. Çünkü bana göre aşk, üçüncü derece yanıktan daha fazla tehlike arz edebiliyordu. Acil durumda camı da kırabilirdim. Yeter ki alarm sesleri kalbimin çığlıklarını bastırabilsin...

Sabah gözlerimi ovuştura ovuştura uyandığımda akşam yüzümde eksik olmayan gülümsememden eser kalmamıştı. Başımın ağrısını alabilecekmiş gibi şakaklarımı bastırırken yemekte konuştuklarımızın üstünden geçiyordum.

Ayıkken acı olduğumu mu söylemişti o bana? Hayır, sanırım tam olarak öyle söylememişti ama ben de bu izlenimi uyandırdığına göre buna benzer bir şey söylemiş olmalıydı.

Ben ona aşık aşık baktığımı zannederken meğer şaşı bakıyormuşum. Üstüne bir de ondan etkilenmemek için gözlerini şaşı hayal ettiğimi de itiraf etmiştim. Hayır, olamaz! Bunu itiraf etmiş miydim gerçekten? Düşünmek bile işkence çektiriyordu şu anda bana ve geceyi hatırlamaya devam ettikçe daha fazla utancı kaldıramayarak başımı yastıklara gömdüm. Bu yakınlarda Josh'ı görmezsem daha rahat edeceğim kesindi ama bugün yarışa gideceğimi söylemiştim ona.

Vücudumdaki tüm kasların gerildiğini hissederek baş ucumdaki telefonuma uzandım. Saati görmemle beraber yataktan fırlamam bir oldu. Vakit öğleni geçmişti bile. Oysa ki bana birkaç saat uyumuşum gibi geliyordu ve yarış saat üçteydi. Hızlıca duşa girdikten sonra dar paça bir kot, kısa kollu beyaz badi ve kolsuz kot yeleğimi giydim. Ayaküstü bir şeyler atıştırdım. Bir ağrı kesici içip kahvemi hazırladım. Zamandan tasarruf edebilmek için bir yandan kahvemi içerken bir yandan da makyajımı yapmaya başladım.

Henüz hazırlığımı bitirememişken Josef aradı. "Yarışı izlemeye geliyorsun, değil mi?" diye sorduktan sonra cevap vermemi beklemeden, "Seni almaya geliyoruz, kapının önünde bekle," dedi. Telefonumu kapatıp hızla hazırlığımı bitirdikten sonra kendimi kapının önüne atarken, "Böylesi daha iyi oldu," diye düşünüyordum. Arkadaşlarımın yanındayken Josh'la karşılaşmak daha kolay olabilirdi benim için.

Yarışın başlamasına bir saat kala piste gelmiştik. Hava çok sisliydi. Burada bir çok kez sisli havaya şahit olmuştum ama bu kez her zamankinden daha fazla gibi görünüyordu. Yine çok zor bir yarış onları bekliyordu. Özellikle de köprüden geçmek bu siste korkunç olacaktı.

Pistte inanılmaz bir kalabalık vardı. Televizyonda gözüktüğünden çok daha fazla bir enerjiye sahipti burası. Ben etrafı incelerken Josef ve Emma bir adım önümden yürüyorlardı. Josef'in, Emma'nın serçe parmağını tutarak yürüdüğünü fark ettiğimde kendi kendime gülümsemeye başladım.

"Ayılmadın mı yoksa sen daha?"

Josh'ın hemen arkamdan gelen sesini duyunca korkarak sıçradım. Onu hiç fark etmemiştim. Hazırlıksız yakalanmıştım ve gözlerine bakmamla kulaklarıma kadar basan ateşi hissetmem bir oldu. Bir anda kıpkırmızı kesildiğimden emindim.

Josef ve Emma beni beklemek için durduklarında Josh, "Hemen gelecek," diye seslendi onlara. Sonra bana dönüp, "Gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım artık," dedi. Gri ve siyah renklerden oluşan yarış kıyafetlerinin içindeydi ve kaskını elinde tutuyordu.

SON YOKUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin