Bölüm 18

665 131 75
                                    

 On dakika bile dayanamadım.Ben de Alexis gibi olmayı isterdim aslında; yüzüme sahteden bir gülücük kondurup, her şey yolundaymış gibi davranabiliyor olmak işime gelirdi.Ama onlara her baktığımda kalbime bir ok saplanıyormuş gibi hissediyorken değil gülmek, nefes almak bile zor geliyordu.

Yanımıza geldiklerinde Alexis'i görmezlikten geldim.Josh'a ise soğuk bir ses tonuyla, "hoş geldiniz," dedim. Göz teması kurmaktan özellikle kaçınıyordum. "Başlayalım mı?" diye sorup, cevap vermesini beklemeden masaya yönlendirdim onu.

Bana ters ters baktığını fark ediyordum, muhtemelen neden durduk yere böyle tavır takındığımı merak ediyordu ama bir şey söylemesine fırsat kalmadan, insanlar önünde sıraya dizilmeye başladı bile. Will için hazırladığım sandalyeye Alexis oturdu.Hayranları Josh'tan imzalarını alıp, onunla fotoğraf çektirmeye başladıklarında çekiliş işini Mia'ya devredip bir an önce oradan ayrılmak için koşmaya başladım.

Basının da orada olacağını bilmeme rağmen rahat bir şeyler giymeyi tercih etmiş olduğum için memnundum.Özellikle topuklu ayakkabılar şu anda önümdeki en büyük engel olabilirdi.Bir an önce kurtulmak istiyordum buradan.

Tam pistten çıkmak üzereyken Kevin'la karşılaştım.O bana, "merhaba," derken, ben onun burada ne aradığını düşünüyor ama nefes nefese kalmış olduğum için konuşamıyordum.Bakışlarımdan merak içinde olduğumu anlamış olmalı ki, "bugün antremanım vardı ama öğrendim ki sen pisti kapatmışsın," dedi gülümseyerek. "Bu arada sen nereye böyle soluk soluğa?"

Ona uzun uzun bakıp, samimi olmaya karar vererek, "bilmiyorum aslında," dedim. "Tek istediğim buradan bir an önce çıkmak."

Gözleri bir anlığına belime bağlamış olduğum polarıma kaydı.Onu çıkarmayı unuttuğumu ben de o an fark ettim. Başını kaldırıp tekrar gözlerimin içine baktığında, "aklında bir yer yok yani?" diye fikir üretti.

"Hayır, yok."

"Bence senin kafanı dağıtmaya ihtiyacın var gibi gözüküyor." Elini dalgalı, sarı saçlarının içine daldırıp sırıttı. "Eğer istersen ben sana bu konuda gönüllü olarak yardımcı olabilirim."

Yavaş yavaş çıkışa doğru yürümeye başlayıp, "izin gününü bana harcamanı istemem," dedim.

"Ben çok isterim ama."

Ona dönüp, ışıl ışıl parlayan yeşil gözlerine baktım.Güneşin vurduğu saçları da bir o kadar parlıyordu.Elleri ceplerindeydi ve bu duruşu konuyla çok ilgilenmiyormuş gibi bir görüntü sergiliyordu ama konuşurken göz bebeklerimin içine bakıyordu. "Yapacak işlerin, ne bileyim, hayatında biri falan yok mu senin?"

"Var ama hemen çıkartabilirim," dediğinde gülmeye başladım.Aslında Kevin eğlenceli biriydi ve benim de gerçekten kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.Eve gittiğimde muhtemelen bir ağlama kriziyle daha baş başa kalacaktım.Bütün gece gözyaşı dökmek dışında yapabilecek hiçbir şeyim yoktu.

Kevin cevap vermem için gözümün içine bakarken, "nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Kafa dağıtmaya," diyerek gülümsedikten sonra arabasının kapısını açarak, "atla bakalım," dedi.

Geçtiğimiz yerler çok tanıdık geliyordu ama tam olarak buradan ne zaman geçmiş olduğumu çıkartamıyordum.Çok fazla gezmişliğim olmadığı için muhtemelen Josh'la Alcatraz'a giderken geçtiğimiz limanın buralarda olabileceğini düşünüyordum, belki de tam da burasıydı ama şu anda kafamı toplayamayacak kadar dağılmıştım.

Duvarında gitar motifleri bulunan bir rock kafenin hemen yanından, üzerindeki tabelada, "PIER 39" yazan, açık havada dükkanları, restoranları ve oyun parkları olan bir yere geldik.Neredeyse tamamen turistlerle dolu bir yerdi burası ve hemen hemen herkes benim kadar ilgili bakışlarla süzüyordu etrafını.

SON YOKUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin