Sanırım bu bölümü aylar önce okumuş olan, EmineTosun14 ve yagmurkapot'a değinmeden edemeyeceğim. Bu hikayeyi benim kadar sahiplendiğinizi biliyorum ve bunun için teşekkür ediyorum. Ve cesaretlendirmeleriniz için ve yorumlarınız için ve Son Yokuş'un ilk defa kaleme alındığı defterin arasına bıraktığınız birbirinden değerli notlar için ve... Tamam, peki. Daha fazla devam edersem yeni bölüme geçemeyeceğim. Size koskoca bir kitap ithaf edilir diyorum ve sözü Mayıs'a bırakıyorum...
Yüzüme vuran güneş ışığıyla gözümü açtığımda bir an nerede olduğumu kavrayamadım. Üzerimdeki yarış kıyafetleri epeyce kalındı. Ancak buna rağmen üşümüş, her yanım kaskatı kesilmişti. Dün gece uyuya mı kaldım yoksa bayıldım mı, en ufak bir fikrim yoktu. Nerede olduğuma dair de fikir sahibi değildim. Bildiğim tek şey, kanayan kalbimin, canımı ne kadar acıttığıydı.
Tekrar ağlamaya başlamadan önce yavaşça doğrulup gece dibine yığılmış olduğum ağaçtan güç alarak kalktım. Her yanıma bıçak saplanırmış gibi batan sancılarla caddeye yürüyüp önüme ilk çıkan taksiye bindim ve evimin adresini verdim. Evim! Bu kelimeyi söylerken bile zorluk çekmiştim. Kendimi, o eve, bu şehre hatta kendi bedenime bile ait hissetmiyordum artık. Bana ait her şey gitmiş, benden geriye sadece acı kalmıştı.
Eve gelip duş aldıktan sonra göz yaşlarım eşliğinde eşyalarımı toparlamaya başladım. Aklımda, buraya ilk geldiğim gün eşyalarımı yerleştirirken ki heyecanım, içimde ise sadece hayal kırıklığı ve acı vardı. Bir şekilde, en başından beri bu aşkın beni yakacağını hissediyordum ama bu yanmaktan da beter bir histi. Bugüne kadar çok acı çektiğim olmuştu ama acının tüm bedenimi ele geçirdiğine hiç şahit olmamıştım daha önce.
Eşyalarımın hepsini bavuluma yerleştirdikten sonra yatağıma gidip uzandım. Ağlaya ağlaya uyuyakaldım ve bir çok kez de hıçkırarak uyandım uykumdan. Uyumak bile dindirmiyordu göz yaşlarımı. Amanda'nın gösterdiği fotoğraflar gözümün önünden gitmiyor, uyuduğumda ise rüyama giriyordu.
Yatağımda huzursuzca kıpırdanırken kendi kendime, "Hiç mi sevmedin beni Josh?" diye mırıldandım. Ve tekrar gelen bir ağlama krizine engel olamadım. Nasıl da kanmıştım her söylediğine! Her şeyine inanmış, her şeyiyle güvenmiştim. Ne kadar da aptaldım, ne kadar da körmüşüm! Alexis'i istemediğini söylediği halde, bir çok kez partilerde kol kola, göz göze görmüştüm onları oysa. Alexis'in arabasını Josh'ın evinin önünde gördüğümde, Josh evde olmadığını söylemiş olsa bile, onun orada ne işi olduğunu öğrenene kadar sorgulamak hiç aklıma gelmemişti. O kadar mutluydum ki mutluluğuma gölge düşmesin diye göz ardı etmiştim her şeyi. O kadar aşıktım ki bu aşkla önüme çıkan her yokuşu koşar adım aşarım zannediyordum. Ancak bu son yokuş, tepe taklak etmişti beni.
Sabaha kadar yarı uyur, yarı uyanık, hiç durmadan ağlayarak geçirdiğim gecenin ardından, güneş doğmaya başladığında bir parça sakinleştiğimi hissettim. Olayın şokuyla fazla mı tepki verdim, diye düşünmeden edemedim. Amanda'nın ağzına bakarak bu şekilde hareket etmem doğru muydu? Üstelik en büyük emelinin beni buradan göndermek olduğunu bile bile. Her şeyi Josh'tan öğrenmek varken böyle sessizce kaçmakta neydi böyle!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YOKUŞ
General FictionOrtak kahkahalarımız vardı oysa bizim; aynı anda, ritimli...