Bölüm 2

1.7K 305 173
                                    

Haziran.2013               

San Francisco


 San Francisco International Hava Limanında, yavaş yavaş ilerlerken attığım her adımda bacaklarım titriyordu. Zamanımın büyük çoğunluğunu uyuyarak geçirmiş olsam da yükseklik korkuma rağmen yaklaşık on altı saatimi uçakta geçirmiştim. Aslına bakacak olursak, bu şiddetli titremelerimin gerçek sebebi yükseklik korkum bile değildi.

 Nasıl bir deli cesareti taşıdığıma hala inanamayarak kalabalığın içinde ilerlemeye devam ettim. Hiç tanımadığım bir adamın, elinde tuttuğunu tahmin ettiğim, "Mayıs" yazılı tabelayı arıyordu gözlerim.  Kafama koymuş olduğum iş için işimi, gücümü, evimi, sahip olduğum her şeyi Türkiye'de bırakıp tek bir tanıdığım bile olmayan, hiç bilmediğim bir yere gelmiştim.

 "Üç araba markası yeni çıkardıkları arabaların tanıtımını yapmak amacıyla San Francisco'da yarış turnuvası düzenliyor." Haberi okurken ne kadar heyecanlandığımı bugün gibi hatırlıyorum. Büyük bir ilgiyle araştırdım üç markayı da. Bu turnuvayı takip etmekte kararlıydım, belki fırsatını bulursam yarışlardan birini izlemek için San Francisco'ya gidebileceğimi düşünüyordum. Ta ki, hayatım üzerinde durduğum bir kilimmiş gibi ayaklarımın altından çekilene kadar merakla takip ettiğim bir hobiydi tüm bunlar benim için.

Sahip olduğum her şeyin elimden kayıp gittiğini hissettiğim gün, hayatımın en büyük hayal kırıklığını yaşamıştım. Buna rağmen yine aynı gün, kendimi San Francisco'da hayal ederken yakaladım. Çok sık hayal kurardım ve çok çabuk sönüp giderdi hayallerim, çoğu zaman hatırlamazdım bile bir önceki hayalimi.

Ancak bu sefer bırakmadım hayallerimin yakasını, her gün daha fazla üstüne düşüp, her an daha fazlasını düşledim. O dönem, beni oyalayacak ya da engel olacak biri yoktu hayatımda, kendimi kaptırabileceğim bir işim de yoktu. Bir boşluktan düşüyormuş gibi hissediyordum ve ben çırpındıkça daha da hızlanıyordu düşüşüm. San Francisco artık sadece kurduğum bir hayal değil, düştüğüm uçurumdan çıkmamı sağlayacak kalın bir halattı benim için.

Haftalarca süren çabalarımın, durmadan, bıkmadan gönderdiğim maillerimin ardından, bu festivali düzenleyen markalardan biri olan Rivera ile anlaşmayı başarmıştım sonunda.

Her şeyimi bavullara doldurup İstanbul'u terk ederken hayatımı kurtaracak olan halatı sıkıca kavradığımı hissediyordum. Şimdi ise bu hava alanında, gözlerimin kimi aradığını bile bilmeden, bavullarımı sağa sola bakınarak taşıyorken verdiğim karara hala inanamıyordum. Yirmi altı yaşında aldığım bu karar çılgınlık gibi gözüküyordu şu anda gözüme.

Ne büyük bir yer burası böyle, diye düşündüm, ne yapacağımı bilemez halde. Hava limanından çok büyük bir alışveriş merkezini andırıyordu. İtiraf etmeliyim ki kendimi oyalıyordum. Bu kalabalıkta, adımın yazılı olduğu tabelayı bulmak bir kenara, geri dönmeye kalksam yönümü bulabileceğimden bile şüpheliydim. Keşke beni karşılamaya gelecek kişiye, yakama takacağım kırmızı karanfille beni tanıyabileceğini söyleseydim. Belki bu şekilde o beni fark edebilirdi ama adamların var mıydı bakalım biz Türkler gibi kendilerini fark ettirmeye yarayacak böyle formülleri.

Bir kolumda sırt, diğerinde kol çantam ve çekmekle uğraştığım iki büyük bavulum varken değil ilerleyebilmek adımlarımı bile zor atıyordum. Yavaş yavaş umutlarımı, elimde tuttuğum mumlarmış gibi bir bir söndürdüğümü hissederken hoparlörden adımı duyduğumda kulak kabarttım ama ne söylendiğini kaçırmıştım. Neyse ki birkaç dakika içinde megafondaki ses tekrarlamıştı az önce söylenenleri ve bu kez tüm dikkatimle durup dinledim.

Üniversiteyi İngiltere'de okumuş, okulum bittikten sonra da stajımı yaptığım şirketten iş teklifi alınca kabul edip Türkiye'ye tekrar dönmeden önce tam altı yılımı İngiltere'de geçirmiştim. Bu yüzden İngilizcem son derece iyiydi ama bu Amerikan aksanı işleri biraz karıştırıyordu.

SON YOKUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin