Bu bölüm banu190722 Banu'ma gelsin. Ve nhncyhn Nihan'ıma. Ve hermevsimbahar Bahar'ıma. Canımın içi gibi içi olan siz ve birinizi, bir diğerinden ayıramayan ben. Çok bi çok seviliyorsunuz güzel hanımlar.❤❤❤
Josh'ın dudaklarından dökülen, kelimelerin ardından tokat yemiş gibi hissettim kendimi. İsabetli, okkalı bir tokat. Belki, gerçekten böyle bir tokat atmış olsa bu kadar sarsılmazdım.
Josh, "Her günümü, senden nefret etmeme rağmen, hayata senin gözlerinden bakarak geçirdim ben," diye devam ederken ben, dinlenmekte güçlük çekiyordum artık. "Sen nasıl olmasını isterdin diye düşünüp hareket ettim, varmışsın gibi, hiç gitmemişsin gibi. Yıllar sonra San Francisco'ya döndüğümde Will'le buluştuk, ondan öğrendim Türkiye'ye dönmenin gerçek sebebini. Söz verdirmişsin ona, bu yüzden daha önce hiç söylememiş bana. Amanda fotoğrafları sana gösterirken o da senin yanındaymış ve o da en az senin kadar inanmış her şeyin göründüğü gibi olduğuna. Yıllar sonra yüzleştiğimizde bile gözlerinde hala bana karşı bir öfke beslediğini görebiliyordum.
Peki, ben ne yaptım? Neden gittiğinin gerçek sebebini öğrendiğim gibi senin peşine düştüm. Aradan geçen bunca zamandan sonra evlenmiş olabilirdin, anne olmuş olabilirdin, her ihtimali göze alıp düştüm peşine. Her şeye rağmen gerçekleri bil istedim. İçinde bir yara kalmasın istedim. Hıh, hangi yaradan bahsediyoruz ki! Sen kalkıp bana en yakın insanlardan biriyle, çoktan mutlu bir hayat kurmuşken, hangi yara?"
"Josh..." diye mırıldandım. Sesimin çıkıp çıkmadığına bile emin değildim.
"Bu aşk yakabilir bizi, derdin ya sen hep, ben de zannediyorum ki benim kadar yanmışsındır sen de. Ancak ne yangını? Sen yarım kalmış hayallerimizi, benim en iyi arkadaşımla tamamlamışsın zaten. Mutlu bir yuva, güzel bir çocuk..."
"Josh..."
O konuşurken sessizce, ardı arkasına dökülüyordu göz yaşlarım. Daha fazlasını duymayı kaldıramayacağım için susturdum onu ama şimdi ne söyleyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Kapı yavaşça tıklanıp açılırken göz yaşlarımı hızlıca omzuma silmeye çalıştım. Ayakta zor durduğumun farkındaydım, Josh'ın her kelimesinden sonra direncim bir kademe daha düşüyordu. Gelen Jasmin'di. O tatlı sesiyle, ağır ağır, kelimeleri heceleye heceleye konuşarak, "Gelebilir miyim anne?" diye sordu.
Yanına gidip onun boyuna eğildim. "Bizim çok az daha konuşmamız gerek, olur mu prensesim? Bu arada sen de biraz daha sabredebilir misin?" diye sordum.
"Peki. Ama sonra ben de senin yanına gelebilir miyim?"
Josh'la tekrar yüzleşmeye dönmeden önce kızımın yumuşacık yanaklarına bir öpücük kondurdum. "Tabi ki sonra sen de gelebilirsin," diyerek kapıya doğru yönlendirdim onu. Kapının ardındaki Anthony ile göz göze geldiğimizde bakışlarımı kaçırdım, kapıyı usulca kapadım ve tekrar Josh'a döndüm. Neyse ki şimdi, az önceki kadar nefret dolu bakmıyordu bana.
"Tıpkı sen," dedi Jasmin'i kastederek. "Senin küçük bir kopyan."
"Gözleri dışında," dedim.
Bir sessizlik oldu. Ardından, "Git artık Mayıs," dedi. "Bizim konuşacak bir şeyimiz kalmadı."
"Josh."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YOKUŞ
General FictionOrtak kahkahalarımız vardı oysa bizim; aynı anda, ritimli...