Bölüm 30

673 66 167
                                    

Kendine has yorumlarını yalnızca bana saklayan canım banu190722, görünmezlik pelerinini kaldırabilmesi ümidi ile bölüm senin. 😘






 Yıllar önce, hayatta çoğu şeyin ben farkına varmaya başladıktan sonra anlam kazandığını keşfettim. Ben farkına varıyorsam doğuyordu güneş ve ben farkına varırsam açıyordu çiçekler. Şimdi de gerçek aşkı fark etmiştim. Tanıdığımı zannettiğim bu duygu, şimdi daha önce hiç fark etmemiş olduğum bir boyuttaydı. Ve ben, aşkı ilk defa, şimdi yaşamaya başlamıştım.

Josh'la sarılarak yürüdüğümüz Aloma Meydanında, kendimi bulutların üzerinde gibi hissediyordum. Ayaklarımın yere basmadığından neredeyse emindim.

San Francisco'nun Boyalı Hanımlar adı verilen ünlü evlerinin olduğu sokağı her zaman merak etmiştim. Tabi bunu Josh'a söylememe bile gerek kalmadı. Bana San Francisco'yu gezdirmeyi öyle bir adet edinmişti ki daha önce adını duymuş olup merak ettiğim her şeye sıranın geleceğini biliyordum.

Gezilerimize göleti, Japon bahçeleri, sosyal tesisleri ve spor salonlarıyla ünlü Golden Gate Parkıyla başlamış, bir göl kenarında bulunan Roma ve Yunan mimarisini andıran yapıda olan Güzel Sanatlar Sarayı ile devam etmiştik. Belirli bir çizgimiz yoktu. Amerikan futbolu maçından çıkıp klasik müzik konserine gidebiliyorduk. Josh, ayarlayabildiği her boş vaktimizi, beni gezdirmeye adamış gibi kimi zaman hafta sonları, kimi zamansa iş çıkışları planlamış olduğu programlarla gelip şehrin her güzel yanını karış karış gezdiriyordu bana.

Bir günümüzü, yirmi binden fazla deniz canlısının bulunduğu akvaryumda geçirdikten sonra ben daha onun etkisini üzerimden atamıyorken ertesi gün öğle arasında beni şirketten kaçırıp Muir Ormanına, huzur dolu bir yürüyüşe götürüyor, sadece kendi varlığı bile beni dünyanın en mutlu insanı yapmaya yetmezmiş gibi hayatıma türlü türlü güzellikler katıyordu. Ama ondan daha güzel bir şeyi, değil San Francisco'da, tüm dünyada arasam da bulamayacağımı biliyordum. Nereye gidersek gidelim, nereleri gezersek gezelim, ben her zaman onun gözlerinde kaybolduğumu hissediyordum.

Josh, hayatıma bambaşka bir boyut kazandırmıştı. Üstelik öyle bir boyuttu ki bu, bu zamana kadar gerçekten yaşayıp yaşamadığımı bile sorgulatıyordu bana. Onun öpücükleri olmasa nefes alamayacakmışım gibi, beni hayatta tutan şey sadece onun varlığıymış gibi hissediyordum. Yanındayken, yarışta rakiplerine tur bindirmiş koşucu gibi hızlanan kalbimin ritmi hiç değişmiyor, aniden süpriz yapıp karşıma çıktığında ilk günlerde de olduğu gibi hala donup kalıyordum.

Bugüne kadar başıma gelen en güzel şey, o karanlık sokakta, Duman'ın sesiyle bulduğum mekandı. Tabi buna rağmen, o gecenin hesabını Emma ve Josef'ten sormayı ihmal etmemiştim. "Ne demek, beni hiç bilmediğim, karanlık, bir o kadar da korkunç sokakta bir başıma bırakıp kaçmak?" diye böğürdüm ikisine de.

Josef, "Seni daha fazla üzgün görmeye dayanamıyorduk," diye açıklama yapmaya çalışırken Emma da, "Josh o kadar güzel bir plan yapmıştı ki ona uymamış olsam, hayat boyu aradığım huzuru bulamazdım," dedi.

Hızımı alamayıp, "Ya o mekanı bulamasam, sesi duyduğum gibi korkup kaçsam, kaybolsam? Hiç mi gelmedi aklınıza bu tür ihtimaller?" diye üstlerine gitmeye devam ettiğimde, "Seni güvenilir ellere teslim ettiğimizden hiç şüphemiz yoktu," dediler.

Her şey bir yana, aslında ikisine de kızmıyordum tabi ki. Arkadaştan çok öte, gerçek bir kardeş olarak görüyordum onları. Ne yaparlarsa yapsınlar, benim hakkımda iyi olacağını düşündükleri için yaptıklarından hiç bir şüphem yoktu.

Josh'a ise, "Beni yak," şarkısını nereden, nasıl bulduğunu sormayı çok sonraları akıl edebildim.

Bana o kendinden emin bakışıyla bakıp, "Bir Amerikalı, Duman sever olamaz mı?" diye yanıtladı beni. "Duman'ın Amerika konserlerinden haberdar olmadığını söylemeyeceksin, değil mi?"

SON YOKUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin