Kaçtığım aşkın ta kendisiydi. Belki de başlamadan kaybedilmiş bir müsabakaydı benimkisi. Ya da belki işe yarar ve sıyrılırdım aşkın kapanından. Yapabilirdim, yapmalıyım. Peki, neden yürüyüş bandında koşuyormuşum gibi hissediyordum? Efor sarf ediyordum ama yol katedemiyordum...
...Müziğin son bulması ile birlikte dansımızı sonlandırdık. Yükselen alkış sesleri, dünden bugüne dönmemi sağladı. Josh, beni yavaşça kollarının arasından bıraktığında son bir kez gözlerine baktım. Yakından son bir bakış. Göz bebeklerim bunun bilincindeymiş gibi titriyorlardı. Sessiz bir vedaydı bu, hissediyordum. Hissediyordum çünkü bana veryansın etmeyi görev edinmiş olan kalbim de suskundu bu kez.
En başından beri sindirmeye çalıştığım kalbim direnişi bırakmıştı sonunda. Buna mutlu olmam gerekiyordu belki ama içinde bulunduğum an için mutluluk kavramı, bana en uzak duyguydu. Kalbimin çığlıklarının boşluğunda, boğazıma oturan yumruyu kabullenip Josh'a hiçbir şey söylemeden, sessizce indim sahneden.
Titriyordum. Hedefimi, niyetimi, bu geceye dair kurmuş olduğum planlarımı, benliğime dair neyim varsa hepsini Josh'ın kollarında bırakmışım gibi bir kaybolmuşluk hissi içerisinde, coşkulu kalabalığı delip geçiyordum.
Sonunda Josef ve Emma'yı bulduğumda derin bir nefes aldım. Neredeyse çıldıracak gibi hissediyordum ve onların bana iyi geleceğinden hiç şüphem yoktu. Yanlarına gittiğimde Josh'tan hiç bahsetmedikleri gibi konuyu özellikle ondan uzaklaştırdıklarına dair bir hisse kapıldım. Kendimi ne şekilde daha iyi hissedeceğimi ikisi de çok iyi biliyordu.
Emma, "Seni uzaktan görmek bile yaşadığım korkuyu tekrar hatırlamama sebep oluyor," dediğinde yaramaz bir çocuk gibi gülümsedim ona. Evimi bulmuştum işte. Özüme dönmemin daha doğru bir adresi olamazdı.
Dün, Josh'ın itirafından sonra yanından ayrılınca karşılaştığım ilk taksiye binip Emma'ya gitmiştim. Gözyaşlarımla yıkadığım koltuğu beni rahatlatmaya yetmeyince araba kullanmak istediğimi söyleyip Emma'dan anahtarlarını istedim. Beni, o ruh halimle yalnız bırakmak istemediği için o da yanımda geldi.
Normalde sorunum ne olursa olsun arabaya binmek ve basabildiğim kadar gaza basmak her zaman işe yarar, sorunlarımdan uzaklaştığımı hissettirirdi bana. Ama bu kez olmadı. İşe yaramadığını gördükçe de hırs yapıp daha çok gaza yüklendim. Josh'ı ardımda bırakabilirdim gaza basarak, başarabilirdim. İhtiyacım olan tek şey daha çok hızdı. Daha fazla gaz ve daha fazla hız. Tabi bu durumda yanım başımdaki Emma'nın varlığını unutup oldukça korkutmuş oldum arkadaşımı.
İndiğinde, bir daha benim kullandığım arabaya asla binmeyeceğine dair bitmek bilmez nutuklar atmaya başladı bana. O kadar kızgın görünüyordu ki bir süre benimle konuşmayacağını bile düşünmeye başlamıştım. Ama düşündüğüm gibi olmamış, sabah erkenden kapımda bulmuştum onu. Ben, günün aydığının farkında bile değilken, kolumdan tuttuğu gibi kıyafet seçimi için alış verişe götürmüştü beni, tabi arabayı kendisinin kullanması şartıyla.
Üzerime giymiş olduğum straplez, üst kısmı komple taştan oluşan, su yeşili elbiseyi yine Emma seçmişti benim için. Kendisine de kırmızı renkli, tül tül etekleri olan, kloş bir elbise aldıktan sonra bir kez daha onun kuaförüne gidip saçlarımızı yaptırdık. Emma gösterişli bir topuz tercih ederken ben maşa yaptırıp dağınık topuz şeklinde toplatmıştım saçlarımı. Tabi dönüşte de kesinlikle anahtarı bana vermeyi reddetmişti...
Ben, Emma'nın verdiği tepkileri hatırlayıp gülümserken, Josef, "Nasıl korkuttuysan kızı, yata adımımızı attığımız andan itibaren senden bahsediyor," dedi.
Dünkü anılarımı tazelemem dönüp Josh'a bakmama sebep oldu. Alexis'in yanına gitmişti yine ama o da bu tarafa bakıyordu. Ona döndüğüm anda göz göze geldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YOKUŞ
General FictionOrtak kahkahalarımız vardı oysa bizim; aynı anda, ritimli...