Bölüm 31

609 64 165
                                    

Sevgili gulistanhikayeleri, o güzel yüreğinle yaptığın kapak için tekrar tekrar teşekkür ediyorum.😚😚 Teşekkür yerine geçmez ama bu bölüm de benden sana hediye, senin için gelsin.❤❤❤






 Pazar sabahı, gözümü açar açmaz soluğu Emma'da aldım. Tatil günümde olmama rağmen alarm kurmuş, erkenden hazırlanmış, sisin havadaki yoğunluğuna aldırmadan, vakit kaybetmemek için olabildiğince hızlı gelmiştim Emma'nın evine. Tüm bunların karşılığında ise ısrarla çaldığım kapı nihayetinde açılabildiğinde karşımda;  saten pijamaları, kafasının üzerine çekmiş olduğu uyku bandı, yukarı doğru dikilmiş bakır saçları ve balon gibi şişmiş gözleriyle beni karşılayan bir Emma buldum.

Onu öyle görmek, yeterince sinirlenmeme yeterli olmayacakmış gibi bir de, "Bu kadar erken başlamamıza gerek var mıydı?" diye sordu bana gözlerini ovalayarak. "Uyandırılmak hoşuma gitmiyor, biliyorsun. Bana göre, vakti geldiğinde bünye kendini kendi uyandırmalı."

"Yoksa sen uyandığını mı zannediyorsun?" diyerek içeri girdim ve doğrudan camlara yönelip perdelerini açtım. Hava yeterince kasvetliydi zaten. Camı açıp rüzgarın doğrudan Emma'ya çarpmasına izin vererek, "Ayakta uyuduğunun farkında değilsin sanırım," dedim.

Mutfağa geçip kahveleri hazırlamaya başladığımda tüylü terliklerini yere sürte sürte arkamdan geldi. Oturup uyku bandını gözlerinin üzerine çekince, "Üstünü değiştirmeyecek misin?" diye feryat ettim. Bıraksam uyumaya devam edecekti.

Kafasını masaya yasladı ve benim de esnememe sebep olacak şekilde esnedi. "Bu işler yüzünden evden hiç çıkamayacağız zaten. Akşama nasıl olsa tekrar yatacağım. Üstümü neden değiştireyim ki?" diye homurdandı. Gülmeme engel olamadım. Miskindi hem de ziyadesiyle.

Kahvelerimizi ve tatlılarımızı hazırlayıp hiç vakit kaybetmeden dosya ve klasörlerle dolu olan büyük yemek masasına geçtik. Neyse ki tüm bu klasörleri akşamdan hazırlamıştı. Emma, bilgisayarından hazırladığı dosyaların çıktısını alırken ben hepsini gerekli klasörlere yerleştiriyordum. Dosyalar konularına göre ayrılıyorlardı ve ertesi gün teslim edilmeleri gerektiği için hata yapma payımız hiç yoktu.

Saat üç gibi karnımız acıkmaya başlayınca pizza sipariş ettik. Pizzalarımız gelene kadar hiç mola vermeden, büyük bir dikkatle çalışmıştık. Hata yapmaktan korktuğum için muhabbet etmeye bile çekiniyordum ama yemek molasından sonra ikimizin de üzerine bir gevşeklik gelmişti sanki. Ben işin hakimiyetini kurmuş olduğum için yanlış dosyayı, yanlış klasöre yerleştireceğim diye korkmuyordum artık. Emma da saatlerdir bilgisayar ekranına bakmaktan bunalmış olmalıydı.

Kendimize verdiğimiz mola süremiz bittiğinde tekrar evraklarla dolu masaya geçerken ikimizin de ayakları geri geri gidiyordu. Tüm bu evraklarla uğraşmak yerine bugünü çok daha farklı değerlendirebilirdik. Oturduğum sandalyeden, koltuğun üzerindeki tüylü yastıklardan birine uzanıp hiç sinyal vermeden Emma'nın kafasına attım.

Emma bana yarı kızgın, yarı şaşkın bir ifade ile bakarken, "Neden bu kadar işi biriktirdin sanki! Günü gününe yapmış olsaydın bunca zorluğa gerek kalmayacaktı," dedim.

Taç gibi kullandığı uyku bandını düzelterek yastığı benim kafama geri iade etti. "Annem gibi konuşmayı keser misin lütfen."

Yere düşen yastığa uzandım ve tekrar Emma'ya gönderdim. "Annen yeterince söylemiş olsaydı işe yarardı. Belli ki aynı şeyleri daha çok duymaya ihtiyacın var."

Karman çorman olmuş saçlarımı düzeltmeye çalışırken Emma bana bir yastık daha attı, ardından ben de ona. İkimiz de alttan almadığımız için kısa zamanda birbirimize yastık darbeli laf çarpıştırmalarımız, büyük bir yastık savaşına dönüştü. Tekrar işlerin başına döndüğümüzde karanlık kapamak üzereydi. Bitirmemiz ise gece yarısını buldu.

SON YOKUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin