Boş sokaklarda ilerlerken 'neden tek başıma bu işe kalkıştım' diye düşünmüyor değildim. İngiltere'de arayabildiğim kadar aramıştım şu günlükleri. Son çare bende hemen şehir şehir gezmeye karar vermiştim.
Sokaklarda ilerlerken etrafa bakıyordum bir yandan. Neden aradığım zaman çıkmak yerine genelde tesadüfen karşıma çıkıyorlardı ki?
"Seni bir bulayım..." derken duraksadım. Cümleyi nasıl devam ettirmeliydim? Seni bulursam ağzına mine çiçeği süreceğim pis günlük diye mi?
Kendi düşünceme güldüm. O sırada arkamdan bir ses geldi.
"Bunu mu arıyorsun sevgilim?"
Hızla arkamı dönünce karşımda siyah saçlı, neredeyse siyah denecek kadar koyu kahverengi gözleri olan bir adamla karşılaştım. 20'li yaşlarındaydı ve boyu tahminen benden biraz(!) uzundu. 1.63 boyunda olduğumu sayarsak neredeyse 20 santim uzun duruyordu. Yani çokta mesafe yoktu.
Yüzümü buruşturdum. Boyum kısaydı, farkındaydım.
"Sevgilim?" dedim anlamazca. Dediği kelimeyi şimdi idrak edebilmiş olmam ona keyif vermiş gibi gülümsüyordu.
"Evet, beni hatırlamadın mı sevgilim?" dedi 'sevgilim' kelimesine vurgu yaparken. Onun bu konuşması neredeyse yüzümü buruşturmama neden olacaktı.
"Adrian olduğunu sanmıyorum. Yani sevgilim değilsin." dedim soğuk bir şekilde. Babamın ve Nina'nın bana söylediği yalan daha doğrusu yalanlar beni soğuk birine dönüştürmüştü. En son onlara sinirlendiğim zaman ateş saçmıştı gözlerim. Artık buz gibi bakıyordum etrafa.
Buraya gelmeden önce ise Adrian'a yalnızca bir soru sordum. Klasik bir soruydu sorduğum soru: 'Biz neyiz?'
Bana bakarken ki o gülümsemesini unutamıyordum. O kadar içtendi ki ilk kez onu o kadar içten gülümserken görmüştüm. Hatta onu ilk kez gülümserken görmüş sayılırdım. Genellikle kaba ve soğuk davranırdı. Ve sözümü keserdi. Babamın bana söylediği yalandan sonra bana karşı daha değişmiş gibiydi. Sanki tek dokunuşunda kırılacak ince bir cammışım gibi davranıyordu. 'Biz neyiz?' diye sorduğum zaman bana şu cevabı vermişti: "Sevgililer birbirini terk edebilir İzabella. Biz sevgililer gibi olmayacağız o yüzden. Seni asla terk etmeyeceğim, sen de aynı şekilde. Eğer terk edersen seni mine dolu havuza batırırım. Ama eğer istersen buna sevgili diyebilirsin." demişti.Aklıma geldikçe buz gibi bakışlarım hemen geçiveriyordu.
Önceden uzak mesafe ilişkilerine sıcak bakmazken şimdi tam da onu yaşıyor gibiydim. Adrian İngiltere'deyken ben Paris'teydim. Aramızda o kadar mesafe varken ben hala onu düşününce heyecanlanıyor, kalp atışlarımda oluşan o değişime engel olamıyordum.
Sonuçta aynı gökyüzüne bakabilecek kadar yakındık.
Günlükleri burada bulamazsam başka bir yere gidecektim.
"Adrian? Öldüreceklerim listesine onu da yazmalıyım demek ki sevgilim." dediği zaman ona döndüm.
"O elindekini ver bana." dedim soğuk bir şekilde.
"Tabii sevgilim, yalnızca küçük bir şey yapman gerekiyor." dedi dudağını göstererek. Ne? Onu öpmemi mi istiyordu yani? Gözlerimi kapattım ve ona ilerlemeye başladım. Günlük için...
Tam dudaklarına yükseldiğim sırada burnuna tüm gücümle kafa attım. Pek alışık olmadığım için sanki kafamı saatlerce duvara vurmuş gibi olmuştum. Elinden kayan günlüğü aldım son sözlerimi söyledim.
"Gerçekten bunu yapacağımı mı sandın? Şunu söyleyeyim beni birine benzetmediğini, çok şey bildiğini düşünüyorum. Ama şunu söyleyeyim 16 yaşında olmama rağmen saf değilim." dedim ve tüm hızımla koşmaya başladım. Başka bir sokağa dönünce peşimden geldiğini 'sevgilim' diye bağırıp durmasından anlamıştım. Adam deli olabilir miydi? Belki. Ben onun sevgilisi miydim? Hayır, asla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz | Karanlık Ruh
VampireGeceden nefret etmemin sebebi buydu belki. Kabuslar... Uykularımı işgal eden, bir zehir gibi acı çektiren kabuslardı. Gecenin siyahlığına olan aşkımı engelleyen de buydu. Gündüzün maviliğine olan aşkımı alevlendiren de buydu. Kabuslar hayatımı ele g...