|26.Bölüm|

8.7K 610 72
                                    

(Hatırlatma)

Yirmi kişinin yarısı kaçmışken, kalan adamların yarısını çok güçlü bir mor gözlü büyücü olan deli adam hallediyordu.

Büyü yaptığımda vampir çığlık atarak yere düştüğü zaman bayıldığını anlamıştım. Bu büyüyle onları öldüremezdim ama uzun sayılabilecek bir süre boyunca baygın kalmasını sağlardım.

Sırasıyla diğerlerine de yaparken bu kez kalan iki vampir üzerime gelmeye başlamıştı.

Elimi uzattım ve alnımdan akan ter damlalarına rağmen, hissettiğim o acımasız yorgunluğa rağmen büyü yapmaya devam ettim.

Yaptığım büyü sırasıyla o ikisinin bayılmasına neden olurken bedenimden gücün çekildiğini, etrafın karardığını hissediyordum...

***
_

Gözlerimi araladığım zaman karşımda bana telaşla bakan iki çift kahverengi göz görmek beni korkutmuştu.

Hızlı bir şekilde bulunduğum yerden kalkmaya çalıştım. Ancak başıma saplanan şiddetli ağrı dirseğimin üzerine ağırlığımı vererek başıma saplanan ağrının geçmesini bekledim.

Aklıma olanlar gelince gözlerimi büyütmeden edemedim. En son ne olmuştu? Batıldım diye hatırlıyordum. Ne kadar zaman geçmişti?

"Gitmem gerek." dedim her saniye biraz daha artan ağrıyı umursamamaya çalışarak yataktan doğrulurken. Bana sürekli sevgilim diyen adam, adını en kısa sürede öğrenmem gerekiyordu, omuzlarımdan tutarak beni yatağa geri yatırdı ve kalkması engellerken "Sevgilimi iyileşmeden hiçbir yere yollamıyorum," deyip gülümsediği zaman yanındaki kıza döndüm. Ona tardım istercesine bakarken o yalnızca omuz silkti.

"Tanımadığım kişilerin yanında kalmak? Fazla mantıklı." dedim, güldü. "Tanıyorsun sevgilim."

"Tanımıyorum! Tanrı aşkına! Benim zaten sevgilim var." dediğim zaman başını onaylamazca iki yana salladı.
Koyu kahverengi gözlerini gözlerime dikti.
 
"O sadece geçici biri benim tatlı İzabella'm."

Ona kaşlarımı çattım ve yüzümü buruşturarak baktım.

"Ne tür bir şizofrensin?" dediğim zaman buruk, acı dolu bir gülümseme bahşetti bana.

"Sen hiç yaşadığın 600 yıl boyunca sevdiğinin her 100 yılda bir başka birine aşık olmasını biliyor musun?" dediğinde bu kez başını onaylamazca sallayan kişi ben olmuştum.

"Bu yeterli bir açıklama değil henüz adını bile bilmediğim adam."

Yüzündeki acıya rağmen ufak bir kahkaha attı.

"Adım Carl. Ayrıca bu yaşadığım acıyı az da olsa tarif edemediği için bir açıklama bile sayılmaz benim Küçük İzabella'm."

Gözlerimi devirdim. Artık söylemekten bıkmıştım!

"Senin Küçük İzabella'n değilim ben!" dediğim zaman yanındaki kıza döndü ve konuştu.

"İzabella sana emanet Kylie." dedi ve odadan çıktı.

Bu sırada odayı incelemek için birkaç saniye fırsatım olmuştu.

Duvarlar, kahverengiye yakın bir krem rengiyle boyanmıştı. Odadaki küçük dolap kahverengiydi. Dolabın yanında bir tane büyük sayılmayan  beyaz bir çalışma masası vardı. Kahverengi tonlarının ve beyazın  hakim olduğu bu oda şaşırtıcı bir biçimde modern bir şekilde döşenmişti. Hoşuma gitmediğini söylersem yalan söylemiş olurdum.

"Gerçekten hatırlamıyor musun?" dediği zaman ona döndüm. Yüzündeki siyah maskeyi çıkarmış omzuna kadar gelen dalgalı,kahverengi saçları vardı. Kahverengi gözleri büyük bir merak ve umut ışıkları saçarak bana bakıyordu.

"Neden bahsediyorsun?" dedim, zorla konuşurken. Gözlerindeki merak yerini üzüntüye, saçtığı umut ışıkları ise büyük bir karanlığa bırakırken dolan gözleri ve titreyen sesiyle konuştu.

"Hatırlamıyorsun." dedi, sesindeki umut kırıntılarıyla konuşmasına devam etti. "Ama hatırlaman lazımdı. Kehanet..."

Çatık kaşlarımla ona bakarken o susuyordu.

"Neyi hatırlamam lazımdı?" dediğim zaman acıyla konuştu. Çektiği acı fiziksel bir acı gibi değildi. Ruhu acıyor gibiydi. Kalbi sanki görünmez bir el tarafından sıkılıyor gibi konuşmuştu.

"Geçmişini. Beni, babamı, ağabeyimi..." dediğinde derin bir nefes aldım. Geçmişim başıma bela olmuştu resmen!

"Hatırlamıyorum. Hatırlamak istediğimi de hiç ama hiç sanmıyorum." dedim, düşünürmüş gibi yaptım ve devam ettim. "Bakalım ne istiyormuşum. Ah, elbette! Sevgilimin, biricik dedemin, büyük annemin ve arkadaşlarım yanına gitmek. Ve birde babaannemi öldürüp annemi geri getirmek."

Gözleri dolarken kırgınlık dolu bir sesle konuştu.

"Sevgilin mi var?" dediğinde hala geçmemiş olan başımın ağrısını umursamadan ayağa kalkım.

"Sevgilimin olduğunu kendi ağzımdan söylemiştim! Hem varsa bile bu seni, sizi ilgilendirmez. Kahretsin!" dediğim zaman kolumdan tuttu ve canım acıtmamaya çalışarak beni yatağa geri oturttu.

"Babam gelene kadar burada kalsan?" dediğinde dirseklerimi dizime yasladım ve ellerimi saçlarıma geçirdim. Sakinleşmek için internette okuduğum yöntemleri uyguluyordum.

-Sakinleşene kadar derin derin nefes al.

Bunu uygulamama rağmen pek işe yaradığı söylenemezdi. Yalnızca öfkemin dineceğini düşünüp kendimi daha da öfkelendirmemi sağlıyordu.

"Lütfen?" dediği zaman başımla onayladım ve ellerimi saçlarımdan ayırarak yatağın başlığına doğru emekledim. Sırtımı yatağın başlığına yaslarken kollarımı, küçülmek istermişçesine, dizlerime doladım. Göz pınarlarımdan yaşlar süzülürken, atmam gereken çığlıkları içimden atıyordum.

Neden bendim?

Neden sürekli acı çekiyordum?

Bela mıknatısı olma ihtimalim yüzde kaçtı?

Çünkü sen farklısın İzabella. Çünkü güçlüsün. Acıların hissedilmek için olduğunu, seni daha da güçlendireceğini unutma Prensesim.

Zihnime fısıldanan farklı bir sesle tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Bu sesi daha önce duymuştum. Hem de birçok kez. Bu sesi tekrar duyduğum zaman hatırlamıştım çoğu kez duyduğumu. Zihnimin tozlu rafları arasında kaybolmuş bir kitabın arasına saklanmış gibiydi. Sanki hatırlamamam için o rafın önüne bir duvar örülmüş gibiydi.

Bu ses çok tanıdıktı. Bu ses anneme aitti.

***

Kısa bir bölüm oldu. Ama o kadar dersin arasında bu kadarını zor yazdım. Umarım anlarsınız💕

-Bölüm nasıldı?

Seviliyorsunuz💕

Kitabın İnstagram Hesabı:

bir_vampirden_hamileyim

Benim İnstagram Hesabım:

gizli_yazar01

Ölümsüz | Karanlık RuhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin