M-19 "Hasta."

255 25 21
                                    

Öncelikle bu bölümü çok beklettiğim için sizden özür dilerim. Umarım ki beklediğinize değer bir bölüm olur.

İyi okumalar...

ㅁㅁㅁㅁ

Bir mucize olsun...

****

"Anne... anne..."

Yine kendime yenilmiştim. Bana altın tepsiyle sunulan yeni hayatımı reddederek ne yapmayı amaçlıyorum? Yeni yeni aklım başıma geliyor. Anneme ve babama haksızlık yaptım. Haklı olan onlardı. Kabul etmeliydim. Hasta olduğumu biliyorum, iyileşmek için adım atmam lazımdı. Yapmadım... şimdi ya hastanede gözlerimi açacağım ya da hiç bilmediğim bir yerde ne olduğunu hatırlamamaya çalışacağım. Annemi istiyorum. Babama sarılmak bana iyi gelecek.

Kurtulmam lazım. Ben ölmeyi mi hakediyorum? Öyleyse neden herkeste benim için bir çaba? Ölmemem gerek. Bunu düşündüğüme bile inanamıyorum! Gözlerimi ortama alıştırarak yavaşça açtım. Tam tahmin ettiğim gibi bilmediğim bir hayırseverin evindeyim. Muhtemelen benim bayıldığımı ya da düştüğümü görmüş ve buraya getirmişti.

Odadan içeriye güneş ışıkları giriyordu. Eylül zamanlarında böyle bol güneş bulmak insanı şımartmıyor değil. Boğazıma kadar çektiğim beyaz örtüyü aşağıya ittirdim. Güneş ışıklarının geldiği tarafa döndüğümde uykum bir anda açıldı ve gördüğüm manzarayla büyülenmiştim. Yükseklik korkum olduğu bile aklımdan çıkmış ve pencereye gitmiştim. Aslında bu pencere boydan boya camdan duvardı. Perdeyi açıp ayaklarımın altına serili olan şehri izlemeye başladım.

Bu sefer hayırsever fazla zengin çıktı. Kaç katlı bir binadaydık bilmiyorum ama her sabah bu manzaraya uyanmak başka güzel olur. Benim penceremin gördüğü birkaç ağaç ve apartman girişi var. Gerçi bu manzarayla benim manzaram karşılaştırılamaz bile. Kim ne görmek istiyorsa öyle bakar. Hayatta bir manzara kabul edilirse kim nerden bakıyorsa manzara hep değişir. Fil hikayesine geri dönüyoruz burada. Fili neresinden tuttuklarına göre düşünceleri değişen gözleri bağlı insanlar sürüsü...

Kapının açılma sesi geldiğinde kafamı o tarafa çevirdim. İçeri beyaz gömlekli, siyah kalem etekli personel tipli bir kadın girdi. Uyanık olduğumu görünce kafasını yere eğip bana bakmadan konuştu.

"Günaydın efendim. Daha iyi misiniz?"
"Evet. Çok daha iyiyim." Kafasını onaylar şekilde bir kez sallayıp gerisin geri kapıya gitti.

"Bir dakika." Durup tekrar bana döndüğünde "Ben neredeyim? Burası kimin evi?" Dedim. Sanki çokta umrumdaydı. Kahraman ilan edip bilmediğim adama sevgi sözcükleri mi söyleyeceğim? Eve gitmem gerek. O çıkıştan sonra polis bile beni arıyor olmalıydı.

"Beyefendi arkadaş olduğunuzu söyledi."

"Kimle?"

"Sizinle."

"Kim bu beyefendi?"

"Üzeyir beyefendi."

"Oha!" Diye birşey çıktı ağzımdan. Bu ev Üzeyir'in miydi? Vay be. Gerçekten harika. Bu kadar zengin olabileceğini hiç düşünmemiştim. Tekrar cama baktım. "Harika birşeymiş." Kadına tekrar döndüğümde gülümsediğini fark ettim. Aptallığım hoşuna gitmişti. Belki de benim gibi küçük, salak bir kızın nasıl Üzeyir ile arkadaş olduğuna gülüyordu.

"O nerede?"

"Daha eve gelmedi." Kapıdan çıkıp gitti.

Doho ovo golmodo! Kıskanç yalak. Sen kimsin ben kimim?

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin