M-43 "Bir zamanlar..."

107 7 13
                                    

Taksiden inip adım atacağım yeni hayat için heyecanla otogara girdiğimde kapıya tanıdık bir yüze rastladım. Biraz morarmış bir yüz... olduğum yerde kaçış pozisyonu almıştım ki Can hemen yanıma gelip beni tuttu.

"Hayal!" Elinde çırpındım ama başarısız bir denemeydi. Korkmaya başlamıştım, beni korkutuyor. "Hayal!" Diye tekrarladığında durup ne istediğini dinleme izni verdim kendime. Bileklerimi birleştirip arkama götürdü ve beni kendine çekti. Her yerden sarılmış duygularım ona teslim olmak istemiyor, çareleri ise çoktan tükendi.

"Özür dilerim. Sana öyle davranmamam gerekirdi."

"Tamam bırak beni." Sabırsızca sözünü kesip elinden kurtulmak için hamle yaptım.

"Hayal beni dinle!" Tuttuğu bileklerimi daha da sıkarak sinirle bakan gözleri daha da ciddileşen yüz hatlarıyla korkunç duruyordu. Beni sarsıp kendine daha da dayadı. Kaçışlarım her taraftan engellenmişti artık istesemde gidemezdim. Onsuz bir yer benim için hala var olmadı. Bir cesaret başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Buraya benden önce nasıl gelebildin?"

"Seni bırakmayacağımı biliyorsun."

"Bu ne anlama geliyor? Beni denet olarak kullanmaya devam mı edeceksin? Buna izin mi vereceğim sandın?" Birşeyleri anlamaya çalışıyormuş gibi her mimiğimi inceliyor, ölçüp biçiyormuş gibi geliyordu.

"Hayal tüm suçu senin üstüne attığım için özür dilerim. Ben de hatalıyım. Yapmamam gereken birşeyi yaptım." Bakışlarımla ne demek istiyorsun beni öldürme demeye çalıştım. Ama ruh emiciden daha acı vericiydi şu an kalbime giren baskı.

"Ben seni seviyorum Hayal." Bir anlık kalp krizi, iki saniyelik dona kalma, yutkunamama, dil dolaşması ve o. Beni... seviyor. Can... beni seviyor. Kalbime yüklenen acı daha fazla sessiz kalamadı ve ağlamaya başladım. "Beni..." konuşmayı beceremeyeceğim. Dudaklarıma doğru eğilip aylarca yapması gereken şeyi yaptı. Bileklerim acısı anlık yok oldu gitti. Anlık dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Mutluluktan ağlamamı da sayarsak benden mutlusu olamazdı herhalde. Cennetten bir köşede pembe bulutlar üzerinde Can mavisi bir buzun üstünde kayıyor ve bilinmeyen yollarda geçtiğim yerlere çiçekler atıyordum. Dünyadan kim bahsetti. Benim dünyam oydu. Kısa zamanda Can'ı bu kadar çok seviyor olmamın verdiği acı mutluluğum karşısına solda sıfır kalmıştı. Onu seviyordum, beni seviyordu. Benim için seviyordu. Sevgisine herkesi ihtiyacı olduğu halde beni seviyordu. Ben daha başka hiçbir şey istemezdim bu hayattan benim hayatım o. Yutkunamadığımı onsuz nefes dahi alamadığımı öğrendiğim için şanslı sayılırım. Bir daha onsuz olamam. İlk gün... daha ilk gün otobüs durağında çarpıştığımızda anlamıştım mutluluk olduğunu. Gözlerinden izlediğim mutluluk fragmanlarından sonra sevdam sinemalardaydı. Ellerimi yavaş yavaş bıraktığında hemen saçımı onun ceketinim düğmesine doladım. Dudakları dudaklarımdan gittiğinde çoktan çakırkeyf olmuştum. Tüm o yaptığı açıklamalar, yaşının büyük olması, duygularımı deney olarak kullanması, kobay bir fare olmam hepsi uçup gitti. Karışma mavi gözleri vardı. Yanağımdan akan yaşları sildi.

"Bende seni seviyorum, Can."

"Gidelim o zaman."

"Nereye?"

"Bana hala dondurma reklamında olan sondan borçlusun." Geriye çekilirken saçımıda beraberinde götürünce küçük bir çığlık attım. Saçlarımı ceketinden kurtardıktan sonra geriye çekilip reverans yaptı ve elini uzattı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz madam?" Tek kaşını hafifçe kaldırıp indirdiğinde elimi ağzıma kapatıp güldüm.

"Bana bunu neden yapıyorsun?" Diye ağlamaya başladım ama elimi uzatmayıda ihmal etmedim.

18. yüzyılın İngiltere'sinde Londra'nın şehre uzak bir caddesinde o dönemin zengin ve soylu bir ailesinin tertip ettiği bir baloda güzeller güzeli kızların olduğu o fevkalade gecede soylu ailenin biricik varisi Mr. Can'ın gönlü bir taşralı kıza düştü. Devasa balo salonuna girer giremez çarpıştığı bu taşralı kızın üstünden gözlerini alamadı. Bu fevkalade baloda lordların, düşeslerin kızlarıyla ettiği danslarda bile aklında hep o kız vardı. O güzel gözleri ve giydiği mavi kumaşlı elbiseyle adeta ışık saçan bu kız kimdi? Sırf bu baloda soylu ve zengin Mr. Can'ın dansına nail olabilmek için on mil uzaktaki köyünden ablalarıyla birlikte buraya kadar yürümüştü. Onun ismini çok duyup, pek övüldüğüne şahit olan kız kim olduğunu bilmeden, hayalindeki ona aşık oluvermişti. O şahane gece onların gecesiydi. İlk göz göze gelişlerinde arzulamaya başlamışlardı birbirlerini. Mr. Can tüm ihtişamıyla tek tek soylu ailelerin kızlarıyla dansa kalkarken odadaki herkesin dikkatini çekmesi elde değildi. O fevkalade işler başaran genç yaşta kocaman bir malikanenin tek varisi olmayı başarmış yakışıklı, yücegönüllü bir adamdı. Onu arzulamayan hiçbir kız olamazdı.

Ve sonunda buluştu gözler... tutuştu yerler... O kız başarmıştı. Dikkatini çekmişti şimdi ona doğru attığı her adım sanki odada yankı yapacak kadar gümbürtüyle geliyordu. Devasa olan oda ve kalabalıktan geçilmeyen oda bir anda ikisini yalnız bırakmıştı. Onlardan başka hiç kimse yoktu etrafta. Sadece birbirleri vardı. Mr. Can nazikçe uzattı elini bu bilinmeyen kıza. Kalbi yerinden çıkacak gibi hisseden kız tuttu eteklerini verdi reveransını, tutuştu elleri. Tek vücut oldu bedenler. Adam kızı sımsıkı kavradı bir daha bırakmak söz konusu olmasın diye sıkıca.

Piyanoda çalan güzel müziğin tınısı odayı doldururken tüm gece dans ettiler. Kimseyi umursamadan, odada kimse yokmuş gibi. Sadece birlikte oldular. Şimdi o ismiyle övünülen adamı karşısında biliyordu kız. Şimdi bilinmeyenler denizinde açılıyordu adam. Bilmiyordu imkansızdı aşkları... çevre tarafından karşılıksızdı sevgileri.... Kim demiş bu yüzyılda bir soylunun taşralı bir kızla evlendiğini? Nerede görülmüş? Elbet bir kaç romanda, hayal mahsulüydü bunlar. Sadece kitaplarda yaşanırdı böyle aşklar. Sadece kalem yazardı böyle aşkları... sadece evde kalmış kızlar okurdu böyle şeyleri. Onlar sadece bu kitabın ürünüydü. Gerçek dünyada onların aşklarını yaşayacakları bir yer olamazdı. Hele aileleri nasıl izin verirdi böyle bir rezilliğe?

"Adınızı bana bahşeder misiniz leydim?" Hayaldi o. Hayal olmaya devam edecekti. Rüyadan başka birşey değildi. Kuruyordu sadece. Bıraktı ellerini adamın, çekti gözlerini o mavilerden uzaklaştı oradan. Etekleri arkasından uçuşarak arkasına bile bakmadan koştu. Kaçtı adamdan ıssız İngiltere sokaklarında gideceği neresi vardı ki onun yanından başka? Bağlamıştı bir kere kalbi uzaklaştıkça ip onları geri yan yana getiriyordu. Saçlarının ceketine bağlanmasına gerek yoktu. Çünkü kalpleri çoktan düğümleri atmıştı yüreklerine. İsteselerde gidemezlerdi birbirlerinden. İsteselerde kaçamazlardı başka sokaklara... her sokak adama çıkıyordu. Nereye gidebilirdi ki onun yanından başka?

****
Bu seferlik biraz kısa oldu. Ayrıca bu bölümün gelmesi baya uzun sürdü. Kusura bakmayın. Lise son sınıf olacağım için artık derslerim yoğunlaşacak. Yakında final yapıp herşeyi tatlıya bağlamayı düşünüyorum. Sizi böyle bekletmek canımı sıkıyor.

Umarım beğenmişsinizdir. Oy vermeyi ve düşüncenizi bildirmeyi unutmayın. Seviliyorsunuz çok çok çok!!!!!

-HAKİ YAZAR :)

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin