M-21 "Dinle beni."

262 24 9
                                    

Bir anda olan herşeyin uzun bir süre sonuçlarına katlanırsın. İyi ya da kötü... Bir çiçek su vermediğiniz gün hemen solmaz. Ümidi yavaş yavaş keser. Tam ümidi kesmiş soluyorken çıkıp geldiler bana. Yeniden sulandım. Canlandım toprağım artık nemli. Yapraklarım daha dik, çiçeklerim daha parlak.

Merve ile mekana girerken içimde bir karamsarlık, huzursuzluk, ümitsizlik vardı. Ama Kumsal, Dilara ve Zeynep ile göz göze geldiğim an hepsi buhar gibi atmosfere dağıldı. Bana gülümsediklerinde ise onların hayatımdaki yerlerini anladım. Dizlerimin bağı çözüldü. Ağlamamak ve bu anı bozmamak için kendimi tutsam da Kumsal'ın koşarak bana sarılması planlarımı alt üst etmişti. Ellerimi ona sardığımda gözyaşlarım tişörtünü ıslatıyordu. Dilara ikimizi birden sardı. Ve Zeynep o yanık sesiyle ortama en uygun şarkıyı yine bulmayı başarmıştı.

"Hasretinle yandı, gönlüm yandı, yandı, söndü gönlüm...." Zeynep ile Merve'yi de aramıza alıp kocaman bir grup sarılması yaptık. Belki iki dakika abartısız öylece ağladığımı bilirim.

"Ee tamam artık. Yeter bu kadar ağlama!" Diyip bizi ayırdı Merve. Sonra tehditkar bir şekilde işaret parmağını sallayıp beni gösterdi. "Ve sen bize herşeyi en başından anlatıyorsun."

"Hadi gelin oturalım." Geceleri görücüye çıkan bir mekanda olduğumuz için içerde bizden başka kimse yoktu. Masalar boştu. Ortam karanlık olduğu için ürkütücü olsa da tek bir yerde ışık yanıyor ve en çok aydınlattığı masaya oturduk. Koltuklar iki kişilik siyah deri ve rahattı. Masalar koltuğa göre biraz daha engindi ve üstünde sönük bir eskileri hatırlatan gaz lambası vardı. Ortama daha ağır bir hava katmıştı. Bar köşesinden çok eski zamanlarda istihbaratçıların plan yaptığı gizemli yerlere benziyordu. Anlatacaklarım çokta farklı değildi. Onlara artık olanları anlatma vakti gelmişti. Mafyaların kara listelerine geçtiğimi ve tüm bu yaptıklarım onun yüzünden olduğunu anlattım. Beni tehdit ettiklerini o yüzden hırsızlık yapmam zorunda kaldığımızı ve sonra olan bütün şeyler.

"Bunu bize nasıl anlatmazsın Hayal? Bu çok tehlikeli birşey. Böyle bir işe tek başına nasıl..." etrafına bakıp doğru kelimeyi aradı ama bulamayınca bıkkınlıkla ofladı. Dilara gruptaki koruyucuydu. Ama bugün ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Sinirlenmekte haklıydı. Girdiğim iş boyumdan büyüktü. Bana üç beden büyük bir tişört gibiydi. Nasıl kombinleyeceğimi, içinden nasıl çıkacağımı bilmediğim bir olay yaşıyorum. Evet, hala yaşıyorum. Beni unutmuş olabilir. Haftalardır mesaj atmıyor olabilir ama peşimi bırakmış sayılmaz. Bu işten tamamıyla sıyrılmış sayılmayız.

"Bizim başımıza geleni anlatmama gerek var mı? Bunun yanında bizimkisi sıradan kalacak sanırım." Gözlerimi kısıp ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Başlarından kötü bir olay mı geçmişti? Yoksa kızlara mı musallat oldu diye düşünmekten kendimi alamadım.

"Ne oldu ki?" Hepsi tek tek birbirine bakış attı. Kamera masanın etrafında dönüp hepsini tek tek çekmiş gibi arkada bir gerilim müziği vardı.

"Biz şey... azıcık aklımızı kaçırmışız." Elini ovuşturup yalan söylediğini çok çok belli ediyordu. "Of tamam... içki içtik. Çok birşey hatırlamıyoruz." Herşeyi itiraf etmenin verdiği rahatlıkla derin bir nefes verip arkasına yaslandı. Zeynep endişeli miydi? Kesin birşeyler oldu. Hafife alınacak bir konu değildi.

"Ee..." bir anda olaya ilgim artmaya başlamıştı. İçki içiyorlar ve ben arkadaşlarımı tanıyorsam kesin dünyada saçma olan herşeyi o gün yapmışlardır. Tekrar birbirlerine bakıp kararsızca debeleniyorlardı. "Hadi artık!" Diyerek patladım.

"Tamam." Kumsal ortaya atlayıp fedakarlık yaptı. Oturuşunu düzelterek konuşmaya başladı.

"Kızlar artık olan olmuş. Şimdi benim tek hatırladığım bir çocuk vardı. Allah var yakışıklı şimdi yalan söylemeyeceğim. Sürekli onunla takıldık. Detayları... hatırlamıyorum desem." Çekinerek alt dudağını dişledi. Biz hikayenin devamı merak ettiğimiz için bu sonu tahmin etmiyordum. Hayal kırıklığıyla homurtular yükseldi boş mekanda.

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin