M-31 "Ben iyi değilim."

188 14 15
                                    

Volkan ile göz göze geldiğimiz her an içimde birşeyler kopuyordu. Tuvalet krizinden sonra moralim yerine gelmişti. Zeynep arkadaşım olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Yalnız olmak, arkadaşsız olmak o kadar kötü ki. Boşlukta süzülmekle eşdeğer. Sarılacak kimse yok, derdini anlayan yok. Neyse ki ben o konuda şanslı olduğumu çoktan fark ettim. Kendimi bunun için asla üzmüyorum. Ben onlar sayesinde herşeyi atlatabilirim. Tıpkı Anıl'ı olduğu gibi...

Zorla geçen derslerin ardından ilerleyen zaman sonunda bizi çıkışa ulaştırdı. Okul bahçesi geniş ve servislerle doluydu. Herkesin akın ettiği tek bir kapıdan canımızı kurtarmaya çalışıyorduk. Belki biraz namusumuz da olabilir. Birbiriyle iç içe girmiş insanlar beni boğuyordu. Uzun merdivenlerden düşmemek için bastığım yere bakarak ilerliyordum. Dilara'nın kolumu dürtmesiyle başımı kaldırdım. Bu bir uyarı sinyaliydi. Bu sinyali almış olarak etrafı taramaya başladım. Yolun karşında pahalı bir arabaya yaslanmış, havaya sıcak olsa da tarzından hiç vazgeçmeyen, siyah şakası ve uzun siyah paltosu içindeki elleri ayrıca havalı durmak için yandan bir profil oluşturmuştu. Onu görünce midem alt üst oldu.

"İyi misin?" Dilara'ya döndüm. "Bembeyaz kesildin. Ayrıca kolumu sıkıyorsun. Bende seninle geleyim mi?" Dilara'nın koluna yapışmış elimi gördüm. Ne kadar kendim bir işe kalkışsam da kalbim buna hazır hissetmiyordu. Yani herşey beyinde bitmiyordu. Tekrar Anıl'a baktım.

"Bunu yapmak zorundayım." Kendimi tekrar ikna ettim. Dilara'ya sarıldım. "Gelmene gerek yok. Onu ben çağırdım."

"Onunla görüşmen çok tehlikeli. Senle gelebilirim."

"Gerçekten gerek yok." İyi olduğumu belirtir bir gülüşle onu tatmin etmeye çalıştım. Önce biraz diretse de sonunda ikna oldu. Tekrar bana sarıldığında bu sarılmanın olduğundan daha anlamlı olduğunu fark ettim. Korktuklarını bedenen aktarıyordu bana. Gözlerindeki endişede düşüncelerimi haklı çıkaran kanıttı. Ben Anıl'ın olduğu tarafa giderken bizi izlediğini fark edebiliyordum. Karşıdan karşıya geçip Anıl'ın yanına vardım. Arkamı dönüp Dilara'ya herşeyin yolunda olduğu bir işaret çaktım. Arkasını dönüp bizi kontrol ederek servisine doğru gitti.

Soğuk bakışlarımı gergin bir müzik eşliğinde Anıl'a çevirdiğimde gülümsedi. Şapkasını çıkarıp önünde reverans yaptı. Hala hareketsiz durduğumu görünce konuşmaya başlayan o oldu.

"Doğrusu daha sıcak bir karşılama beklerdim." Ne bekliyordu ki? Önünde eğilip ona itaat etmemi mi? Ellerimi göğsümde bağlayıp suratıma meydan okur bir ifade yerleştirdim. Sonuçta onu çağıran bir şekilde ben oluyordum ve savaş meydanına geldiksek savaşmak şart.

Bu hareketim ona komik gelmiş olmalı ki güldü. "Ooo sert kız havaları falan..." sonra durakladı. "Falan ne kadar saçma bir kelime?"

"Eh senin kadar olmasa da... saçma şeyler var."

"Falan..." sözlerime aldırmamış, kendi aleminde takılıyordu. "Falan filan... insanlar neden böyle bir kelimeye ihtiyaç duymuşlar ki?" Başını sağa sola sallayıp "Çok saçma." Diyerek falan'ın varlığını yok saydı.

"E özeleştirin bittiyse gidelim mi? Zira ölmeyi çok istiyorum." Son kelimeleri fısıldayarak ve gözlerimi büyüterek daha etkileyici olsun diye söyledim. Ellerini çırptı.

"Hadi o zaman. Sana kralı olduğum yeri göstereyim. Zira biraz heyecanlıyım da." Diyip beni taklit etti. Şaka yapan bir arkadaşıma vurur gibi elimi kaldırdığımda onun arkadaşım olmadığı aklıma geldi. Hemen elimi indirdim ve yere baktım. Ondan herşey olur ama arkadaş olmaz.

Arabanın öbür tarafıma paşa paşa yürüdüm ve Anıl'a olan göz temasımı kesmeden kapıyı açtım. Çirkef bir kız olup onun saçını başını yolasım var ama bu hanımefendilik beni çok zorluyor. Sınırlarımı aşamıyorum. Kahretsin mükemmelim tabi birde karanlık ruhum var. Harry Potter gerçek olsa ben ölüm yiyen falan olurdum. Ölüm yiyenler kötü insanlardır. Onlardan uzak durun.

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin