M-38 "Takip Meselesi!"

145 13 6
                                    

***Saat akşam onsekiz suları...***

Ah o bir anda içimize doğan kötü hisler... Vicdan azabı mı? Birine birşey mi oldu? Düşün düşün beynin küçülüyor sanki. Derin nefesler alıyorsun ama geçmiyor. Tavana bakıyorsun, elini olay yerine koyuyorsun ama gitmiyor. Dört duvar arasında dört dönüyorsun. Beklediğim haber gelene kadar da böyle kalmaya devam edeceğim kesin. Artık kapı açılsa da gelse... Tüm cevaplarım yanıt bulsa ve vicdan azabı çekmekten kurtulayım bende.

Derin bir nefes daha aldım. Geçmiyordu. Bir de inadına yapıyor gibi sanki kapının dışında bekliyor ama içeri girmiyor gibiydi.

"Nerede kaldı? Daraldım!"

"Sakin ol gelir şimdi." Kapıya tekrar baktık. Sabrımın dibini sıyırıyordum. Geleceksen gel artık.

"Yok! Kumsal'ın ipiyle kuyuya inilmez daha en başında dedim. Beni dinleyen kim? Gelmiyor işte. Gelmeyecekte boşuna bekliyoruz." Hiddetle bağırıp çağırırken kapı çaldı. Hepimiz göz bile kırpmadan şeklimizi bozmadan saniyelerce durduk. Zil tekrar çaldığında oyun oynarmış gibi kapıya koştuk.

Kumsal sinir bozucu bir gülümseme ile içeri girip tekli koltuklardan birine oturdu.

"E ne oldu?" Fazla heyecansızdı ve bu hali bize de geçmişti. Sanki artık o kadar merak etmiyordum. Kumsal derin bir soluk alıp konuşmak için ağzını araladı.

** 5 saat önce **

***** Kumsal'dan *****

O kadar şeyden sonra hala peşimi bırakmış değillerdi. En son Hayal'in benimle buluşma ayarlaması bile abartı iken bir de evlerine çağırıyordu. Artık ona yaptıklarım yüzünden acı çekmemi mi istiyordu? Hukukumuz bitti, davamız düştü sanıyordum ama görüyorum ki hala bensiz yapamıyorlar. Yine işleri düştü. Çünkü burada oturmuş Hayal'in heyecanla anlattıklarını dinliyor olmazdım. Can'dan bahsediyordu. Bitmek bilmez bir Can aşkı ve konumuz sürekli Can iken sıkılmamak içten değildi.

Gerçekten benden daha ne istiyorlardı? Artık beni salın diye bağırmak üzereydim ki birşey dikkatimi çekti. Hayal telefonundaki bir fotoğrafı gösteriyordu. Bu defteri görmüştüm. Can bunu asla yanından ayırmıyordu. Her zaman çantasında oluyordu. Bir keresinde çantasını getirmediği için benim çantama koyduğu defterden başka birşey değildi. Kahverengi kapağı tahtadan kalın orta boylarda bu defteri asla unutmam. Ne yazdığını sorduğumda bana söylememişti. Hayal'in dediklerine odaklandım.

"Günü gününe hiç aksatmadan yazılmış bir günlük olmalı. Ama bize geldiği gün yazmayı bırakmış. Tarihi atılı ama ondan sonra tek bir nokta bile koymamış."

"Ne istediğini anlamadım. Bize bunu neden anlatıyorsun?" Dediğimde telefonu masaya bırakıp gizemli bakışlar atarak yerine oturdu ve öne eğilmemizi istedi. Zaten biz bizeyiz. Daha ne öne eğileceğiz anlamadım ama meraklı yanım buna itiraz etmedi.

"Can'ın birşeyler çevirdiğini düşünüyorum. Damdan düşer gibi hayatımıza girdi. Sonra evime... neden buradasın diye sorduğumda kaçamak cevaplsr veriyor ve en önemlisi annem onun destekçisi. Konuşmaları hep resmi, birbirlerine hanım ve bey diyorlar." Kafasını sallayıp arkasına yaslandı. Sanki gizemin büyük bir bölümünü çözmüş gibi davranıyordu ama birşey bildiği yoktu.

Benimde bilmediğim bir Can olması ilgimi çekmişti. Neler çevirdiğini bulmak zor değildi ama gidiş yolum biraz uzun sürecekti. Şeytani bir sırıtış saçtım.

"Herkes ne olduğunu araştırsın o zaman. Birşey öğrenen olursa tekrar toplanırız." Hemen ayağa kalktım. Yolcu yolunda gerek. Bu sırrı hemen öğrenmek için can atıyordum. İlk benim öğrenmem harika olacak. Onlara anlatırken şaşkın bakışlarını izlemek mükemmel olsa gerek.

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin