M-33 "Buz gibi soğuk."

163 15 5
                                    

Bir çantaya eşyalarımı koyup kimsenin haberi olmadan güneş daha doğmadan bilmediğim güzel yerlere gitmek istiyorum. Belki o zaman aldığım bu nefes zehir değil hayat olur. Güneşin doğmaya yüz tuttuğu gökyüzü beni anlayan tek şey. Koca evrende yaşadıklarıma, hislerime, ağladıklarıma şahit olan tek sadık dost. Yaptığım son saçma şovdan sonra yanımda kalan tek şey de olabilir. Hayatımdan asla çıkaramayacağım çok uzun bir geceydi. Zaten kötü başlayan gün daha da beter bir zifiri karanlık halini almıştı. Düşünmemek için başımı iki yana salladım. Herşey benim için daha da zorlaştı. Anıl denen o adi peşimi bırakmış olabilir. Gözümün önünde bir adamı öldürmüş olmasına da tamam ama ifademden sonra ne annem yüzüme baktı ne de arkadaşlarım. Polisler bile benden utanıyor gibiydi.

"Şikayetini geri alırsan, beni unut!" Annemin sözleri beynimde yankılandı. Yüzüne bakıp dediğim tek şey "Şakaydı, anne!" Oldu. O an yüzündeki duygu değişimlerini renk renk görebilmiştim. Kızarmış öfkeli yüzü bir anda mor bir hayal kırıklığına dönüştü. Ağlamamak için sandalyenin kolunu sıktım. Annem bana doğru eğilmiş pozisyonunu bozup hemen doğruldu. Etrafa garip bir meydan okur bakışları attıktan sonra sözünün arkasında durduğunu gösterir bir yürüyüşle çıkıp gitti. Babam yüzüme bakıp tek kelime etmemiş bu olayda annemin yanını tutmuştu. İfademi değiştirdikten sonra ayağa kalktım. Polisten tekrar özür diledim ama pekte umrunda değildi. Sadece boşuna onları uğraştırdığım için buz gibi soğuktu. Bu olayda şaka yapan iki kişiydik ama sonuçları üstüne alan bendim. Diğer kişiyi soran biri bile olmadı. Odadan ve karakoldan çıkıp otoparka gittiğimde bizim arabamızı göremedim. Otoparkı baştan sona dolaştım. Bütün arabalara dikkatle baktım ama yoktu işte. HA-Rİ-KA.

"Beni almadan gitmişler." Resmen bir başıma gecenin karanlığında sessiz bir otoparkın ortasında kaderime terk edilmiştim. Gözyaşlarımı artık tutmanın bir mantığı yoktu. Koyverdim. Bol uzun tişörte sıkı sıkı sarılıp yürümeye başladım. Pantalonum kuru ama soğuk havayı almayacak kadar kalın değildi. Havaların git gide soğuduğu etkisini bu gece göstermeye karar verdiğini tabiki de şaşırmadan izledim. Karanlık sokaklarda tek başıma eve yürüdüm. Belki aklım başıma gelir diye yürüttüklerini hiç zannetmiyorum. Yavaş ve bitkin bir halle bahçe kapısından geçip apartman kapısına geldim. Zile bastım ama açılmadı.

"Yapmayın ama! Dışarıda mı uyuyacağım? Ben hala sizin kızınızım." Tekrar zile bastım ve bir zııır sesiyle kapı açıldı. İçeri girip yukarı çıktım. Açık kapıdan girip odama gittim. Eğer yüzleşmek isterlerse buna hazır değilim. Kapımı kilitleyip pencere kenarına oturdum ve sabahladım.

Şimdi ise dün ki geceyi tekrar hatırlamak gözlerimi doldurmuştu. Annen ile babanın sana küsmesi o kadar anlatılamayacak kadar ağır bir olay ki. Sanki boşuna yaşıyorsun. Bir emelin, bir amacın yok. Dayanağın yok. Çöl fırtınasına cılız bir dal parçası olarak yakalanmış gibi çaresiz ve kırılacağını bilerek elinden hiçbir şey gelmezsiniz dayanmak... sadece dayanmak.

Keşke olanları onlara anlatsam, aslında öyle değil böyle desem. Olmaz! Çünkü biliyorum ben affetsem annem affetmez. Ben unutsam annem unutmaz. Şikayetimi geri almama izin vermezdi. Kendi bencilliğim yüzünden, kendimi düşündüğüm için anlatamamak ağır geliyor işte. Bir şekilde taşıyorsun bu yükü ama çok koyuyor be.

Güneş saçlarını dağın ardından göstermişti. Dünyaya umut saça saça ışınlarını toprağa gönderiyordu. Yeni bir gün. Dün sabah ne olacağını bilmediğin gibi bu sabahta ne olacağını bilmiyorum. Öğrenmem ise sadece oturduğum yerden kalkmama bağlı. Sanırım Uyuyan Güzel gibi şöyle bir-bir buçuk sene uyumak istiyorum. Yattım mı bir daha kalkmamak. Zaten beyaz atlı bir prensimde yok. Oh! Rahat rahat uyuyabilirim.

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin