M-40 "Delirdiğimi biliyordum."

127 12 9
                                    

"Beni nasıl hayal kırıklığına uğrattığınızın farkında mısınız? Beni kandırdınız. Bir daha nasıl güvenebilirim ben size?" Annem hem araba kullanıp hem bizi azarlarken elimdeki kupaya baktım. Şöyle küçük birşeydi. Üstünde dans pozisyonu almış iki kişi duruyordu ve altında koyu renkle tarih atılı ve şöyle yazıyordu: Geleceğin doktor adayına.

Aslında doktor olmak gibi bir istediğim hiç olmadı. Olduysa da hayalden öteye gidemezdi. Kandı, hastaydı. Kimsenin kahrını çekemem. Doktorluk bana göre değildi. Tüm zamanlarda, orta doğu ve balkanlarda bana göre olman meslekler listesinde zirveydi. Bizimkisi böyle bir sevdaydı işte. Kavuşamayacaktık.

"Gelmek istiyorum desen ben seni getirmez miydim?"

"Getirirdin." Dedim ağzımın içinden. Kızlarla dördümüz arka koltuğa sıkışmıştık. Yakalanmamızın tek sorumlusu bendim. Yani herkesle birlikte onlar da beni suçlu görüyordu. Aslında tek suçlu Can'dı. O neden benim peruğumu aldı ki? Ben ne güzel dansımı ediyordum. Ayrıca müzik bitince ortadaki yaşlı moruğun elini tutan kazanır kuralı dünyanın en saçma şeyiydi. Boş işler ülkesindeki saltanatıma göz dikmişler. Bu kadar boş iş görmedim ben.

"Ay delireceğim, ben bittim." Ani fren yapıp sağa kırdı. Arabayı durdurup içinden çıktı.

Annem iner inmez sesler gelmeye başladı. "Hayal sana inanamıyorum. Nasıl peruğunu çıkarırsın?"

"Ben çıkarmadım. O yaptı." Perukla ulaştığım yere kadar vurmaya başladım.

"Sen de takmasaydın."

"Bu ne biçim savunma!" Diye Can'ı azarlarken kızlar kendi aralarında laf dalaşına girmişti. Hep bir ağızdan konuşup suçlu arıyorduk ama kimse suçu üstüne almıyordu. Annem ise kimsenin umrumda değildi.

"Ya YETER!" İçeriye kadar ulaşan sesiyle herkesi susturmayı başaran annem sanırım cinnet geçiyordu.

"A-o!"

"Şimdi sıçtık."

"İn, in, in aşağı." Aceleyle aşağı inip annemin yanına koştuk. Yere yığıldı, hızla nefes alıp titriyordu. Başımızdaki tek yetişkin olması ve annem olmasından dolayı bu görüntü beni biraz sarsmıştı. Ne yapacağımı gayet iyi biliyordum çünkü böyle durumlara aşinaydım. Saçlarını yolup sayıklamaya başladığında yanına çöktüm.

"Özür dilerim anne." Ona sarılmaya çalıştım ama beni ittirdi.

"Benim suçum. Ben göremedim. Allah canımı alsın da kurtulayım. Benim suçum.." Ayağa kalkıp arabaların hızla geçtiği yola doğru yürümeye başladı.

"Anne!"

"Bahar Teyze!" Koşup onu durdurduk. Kollarından tuttuk. "Dur, anne." Sağlam kalmaya çalıştım karşısında dik durmaya gayret ediyordum. Bir de benimle uğraşsınlar istemiyordum. O yüzden tek bir kriz geçiren yeterliydi.

"Anne, dur lütfen."

"Benim suçum, ben bir daha nasıl güveneceğim? Ben bir daha nasıl..."

"Sakin ol anne. Tamam, senin suçun değil. Ben özür dilerim. Benim hatam."

"Evet Bahar Hanım kızınızın hatası. Siz sakin olun." Can'a ölümcül bakışlar atıp karnına dirseğimi geçirdim.

"Gel anne." Onu arabanın kaputuna oturtup saçlarını okşadım. Can elini omzuna koyup onunla konuşmaya devam ederken kızlara dönüp "Su getirin!" Dedim.

"Suyumuz yok ki!"

"Nasıl yok?" Kumsal alt dudağını bükerek ellerini kaldırdı. O sırada yanımıza bir araba gelip durdu. Kim geldi diye merakla bakarken içinden şu bizim yakışıklı doktorlar çıktı.

× MUCİZE ×Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin