17

4.5K 211 10
                                    

Ertesi gün Yağmur oldukça endişeli bir şekilde iş yerindeydi ve yaptığı hatayı düşünmekten edemiyordu. Niye o cümleyi söylemişti ki..? Zaten başı dertdeydi ve şimdi daha da derde girmişti. Derin bir nefes alarak etrafına baktı. Herşeyin yavaş yavaş buğulanıyordu. Bu duruma daha fazla dayanamadı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bu durumu düzeltmeliydi. Ama nasıl?

Yağmur, eliyle gözyaşlarını silerek etrafına baktı. Etrafındakiler sessizce çalışıyorlardı ve tek duyduğu ses, klavye sesleriydi. Yağmur, kendisini masasına yaklaştırıp bilgisayarının ekranını açtı. Çalışmaya başlamadan önce ekrandan kendine baktı.  Biraz makyajı akmış olsa da hâlâ iyiydi.

Yarım saat sonra masasındaki telefonun çalmasıyla, içindeki endişe tekrar gelmişti. Yutkunarak, telefonu açtı ve yavaşça kulağına koydu. Telefondan gelen ses oldukça soğuk olduğu kadar öfkeliydi de.

"Çevirmen! Her ne iş yapıyorsan bırak ve hemen ofisime gel."

Yağmur telefon kapanır kapanmaz hemen tırnaklarını yemeye başladı. İşte olan olmuştu ve bundan kaçışı yoktu. Bununla yüzleşmek zorundaydı. Bu yüzden yavaşça sandalyeden kalktı ve tedirgin adımlarla Bay Jung ofisine doğru yol aldı.

...

Jung telefonu kapattığında ellerine baktı. Öfkeden titriyordu ve tırnakları uzamıştı. Vampir öfkesi yine  patlamıştı ve kontrol etmekte zorlanıyordu. Ama kontrol etmeliydi. Birazdan içeri bir insan girecekti ve eğer onu o şekilde görürse, hiç iyi olmazdı. Bu yüzden sakin olmalıydı.

Kravatını gevşetip derin nefesler almaya çalıştı ve titreyen ellerini yumruk yaptı. Bu, onu bir nebze olsa da sakinleştirdi. Sonra gözlerini kapatıp, başını tavana doğru kaldırıp ofisindeki sessizliği dinledi. Ama sonra kapı sesini duydu ve gözlerini açarak, kravatını düzeltti. Ellerine bir kez daha  baktı. Titreme gitmişti ama tırnakları hâlâ uzundu. Bu yüzden ellerini yumruk yaptı ve bekleyeni içeri gelmesini söyledi. Çevirmen kızın içeri girmesiyle dinen öfkesi tekrardan kabarmıştı.

"Otur şuraya hemen.Seni buraya neden çağırdığımı biliyorsundur."


"Evet, efendim. Biliyorum."

"Peki böyle birşey yaparken, bana danıştın mı?"

"Hayır, efendim. Özür dilerim ama..."

"Bahane istemiyorum. Bahaneler benim için yalanla eş değerdir. Anlıyor musun beni? Ve ayrıca bana danışmadan böyle kafana göre benim adımı kullanarak karar verme yetkin de yok..! Anladın mı? Benim kararım olmadan karar alınmasından nefret ederim ve ayrıca hayatım boyunca kimseye özel izin vermedim, vermem ve vermeyeceğim de."

"Çok özür dilerim efendim ama lütfen beni dinleyin. Ben onu yanlışlıkla söyledim."

" Yanlışlıkla? Yanlışlıkla sen Eun'a benim sana özel izin verdiğimi söyledin. Bana bak çevirmen! Az önce söyledim, şimdi de söylüyorum. Ben, hayatım boyunca kimseye özel izin filan vermedim, vermem ve vermeyeceğim de. Anladın mı? Benimle aynı mevkide olan insanlara da vermedim. Sana da vermedim. Bu yüzden ağzından çıkanlara dikkat et!"

"Peki efendim."

"İyi, şimdi gidebilirsin."

Çevirmen gittiğinde Jung ellerini açarak, ellerine baktı. Normal gözüküyorlar ama vampir öfkesi yüzünden birisinin kalbini fena halde kırmıştı. Ve bunu fark ettiğinde ellerini alnına koyarak, başını tavana dikti.

Patronumun Vampir Oğlu [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin