21

4.2K 195 22
                                    

Çevirmen kız, gittikten sonra Jung'un  eli hâlâ duvardaydı ve duvardaki çevirmen kızın kokusunu koklamaktaydı. Tıpkı düşündüğü gibi, ilkbahar sonrası yağmuru ve bu koku onun sevdiği kokuydu. Bu koku onu deli ediyordu. Tepeden tırnağa deli etmekte kalmıyor, onu karşı konulamaz bir biçimde içine çekiyordu. Duvara bir adım daha yaklaşıp, son kez bütün gücüyle çevirmen kızın kokusunu kokladı ve içindeki canavarı gördü. Bu çevirmen aradığı ilaçtı. Daha doğrusu tam aradığı uyusturucuydu ve sahip olmalıydı. İyi ya da kötü bir şekilde sahip olmalıydı. Evet, bu çevirmen kıza sahip olup onu sonsuza dek yanında tutmalıydı.

...

Yağmur, lavaboya vardığında soluk soluyaydı ve yüzünün kıpkırmızı olduğunu hissetti. Aynaya bakarak, kendini kontrol etmeye çalıştı ama yapamadı. Hâlâ yüzü kıpkırmızıydı ve derin derin soluklar alıyordu. Ne olmuştu böyle? Daha önce böyle duygular hiç hissetmemişti. Ama şimdi kalbi deli gibi atıyordu ve tüm vücudunu saran bir gücü hissediyordu. Bu güç Aşk mıydı?

"Saçlama Yağmur! Ne aşkı? Sen ve o ukala patronun oğlu..? Hayatta olmaz!"

"Hayatta olmaz!"

"Hayatta olmaz derken..?"

Yağmur, hızla arkasını döndü ve karşısında Jiay'ı gördü. Yarı şaşkınlıkla kendisine bakmaktaydı ve aklından bu kızın birşeyler sakladığını merak eden bakışlarını üzerinde hissetti Yağmur.

"Yok birşey Jiay. Önemli bir mesele değil."

"Eğer önemli mesele değilse, neden "Hayatta olmaz" diye bağırdın?"

"Ben mi "Hayatta olmaz" dedim?"

"Evet."

"Sen yanlış duymuşsun. Ben hayatta gelemem dedim."

"Neye hayatta gelemem dedin ve N
eden..?"

Bir Jiay'ın merakı eksikti. Jiay'ın merakları ve merakları sonucu oluşan dedikoduları. Sinir bozucu Jiay'ın merakları ve merakları sonucu oluşan dedikoduları.

"Seni ilgilendirmez Jiay."

"Toplantı ile ilgili ise biliyorsun..."

"Biliyorum. Katılmak zorunlu."

"O zaman ne...?"

Yağmur yavaş yavaş öfkelenmeye başlamıştı. Kendi zor tutarak Jiay'a baktı. Hâlâ meraklı gözlerle kendisine bakmaktaydı ve kendisine bir cevap verene kadar kendisini rahat bırakmayacağını adı gibi biliyordu. O yüzden istemese de yalan söylemek zorundaydı.

"Ailevi bir konu Jiay. Seni pek ilgilendirmez."

"Peki, öyle olsun. Haftaya Cuma toplantıda görüşürüz."

"Görüşürüz."

Yağmur, şimdilik Jiay'ın merakından kurtulmuştu ama bu onu rahat bırakmayacağını biliyordu. Ama bu onun için önemli değildi. Ne de olsa bu Jiay'ın tipik bir özelliğiydi ve bu özelliği onun sinirini bozsa da bazen, sinirlilerini yatıştırdığı da oluyordu.

...

Jung, yavaşça elini duvardan çekerek yanındaki aynaya baktı. Gözleri hâlâ kırmızıydı ama elleri öyle değildi. Biran önce bunu düzeltmeliydi. Bu yüzden gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı ama tek aldığı koku çevirmen kızın korkusuydu. Bu yüzden duvardan uzaklaşıp, tekrar gözlerini kapattı ve yeni derin bir nefes aldı. Sonra gözlerini açarak aynaya baktı. Gözleri normal rengindeydi. Normal siyah gözler...

Jung, masasına geçerek koltuğa oturdu ve tekrar başını dosyalara döndü ama aklı hâlâ o kokudaydı. O koku hâlâ duvardaydı ve yavaş yavaş dağılırken, burnuna geliyor ve içindeki canavarı tekrar uyandırıyordu. Gözlerini tekrar yavaş yavaş kırmızı yapıyor ve ellerindeki damarları teker teker gösteriyordu. Bu durumdan kurtulmalıydı. Hem de bir an önce. Bu yüzden Jung önce kravatını yavaşça gevşetti ve gömleğinin birkaç düğmesini açarak rahatlamaya çalıştı. Ama yapamadı. Rahatlayamadı. Koku hâlâ onu deli gibi içindeki canavara dönüştürüyordu. Bu kokudan kurtulmalıydı. Hem de biran önce. Bu yüzden hızlıca masasından kalkarak ceketini giydi ve ofisinden hızlıca çıktı.

Patronumun Vampir Oğlu [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin