Sabah gözlerimi yorgunlukla aralarken yavaşça yerimden doğruldum. Dün akşam zor da olsa üzerimi değiştirdiğim için şu an oldukça şanslı sayılırdım. Şanslı kelimesi kulaklarımda çınlarken aklıma dün gece geldi. Ne şanslı kızım(!)öyle değil mi? Saat öğlene gelmeye başlamıştı ve ben hala yemek yememiştim. Sabah saatlerinde güzel gibi gözüken bu mahallede gidip kendime yiyecek bir şeyler bulmam gerekiyordu. Yemek bulmanın dışında işte bulmalıydım. Hazıra dağ dayanabilseydi keşke
Yataktan tamamen çıkıp dolaptan siyah bir pantolon ve üzerine de mavi uzun salaş bir kazak giyindim. Hava şu an yağmurlu olmasa bile bulutlar her an yağmurun başlayabileceği sinyalini veriyordu. Siyah montumu da üzerime geçirip postallarımı giyindim. Çantamı takıp telefonumu da cebime attım ve kapıyı ardı ardına birkaç kez kilitleyip sokağa çıktım. Bu havada sokakta çocukları görmek şaşırmama neden olmuştu. Anneleri onları bu şekilde nasıl dışarıya bırakıyordu onu da merak ediyordum. Özellikle de bu mahallenin gece girdiği hali öğrendikten sonra...
Adımlarımı hızlandırıp mahalleden çıktıktan sonra uzun anayolun karşısındaki restorana girdim.
Yarım saatlik bir kahvaltının ardından gazete ilanlarına göz gezdirip birkaç iş yeri kestirdim gözüme. Liseyi güzel bir puanla bitirmeme rağmen üniversite okuma hayallerim yoktu. Ya da okumak için bir nedenim. O yüzden okulu bitirir bitirmez çalışmaya başlamıştım. İşlerim genellikle garsonluk tarzı işlerdi. Ayaklarımın üstünde durmayı öğrenmiştim yani. Ya da öğrenmek zorunda kalmıştım babam gittikten sonra...Poyraz varken de çalışıyordum ama küçük bir sorun yüzünden işten atılmıştım. Zaten bir problem çıkarsa peş peşe çıkarmış ya, kısa bir süre sonra da poyraz terk etmişti beni. Uzun düşüncelerimden çıkıp sokakta yürümeye devam ettim. Birkaç yere girip ilan için geldiğimi söylesem de ya daha küçük olduğumu söylüyorlardı ya da sonra arayacaklarını söylüyorlardı. Fakat ben biliyordum ki böyle söylerlerse aramazlardı. Yani bir umudum yoktu.
Elimdeki bana uygun iş ilanları bittiğinde omuzlarım çökmüş halde eve geri dönmeye karar vermiştim. Eve giderken de yolda karşıma çıkan bir markete girip lazım olan şeyleri aldım. Elimdeki poşetleri taşımakta zorluk çekerken yola doğru bir adım attım ve kendisine kırmızı yanarken geçmeye çalışan arabanın altında kalmaktan son anda kurtuldum. Arabanın üzerime sıçrattığı sulara içimden hiç hoş olmayan küfürler savururken arabanın arkasından bakıp bağırmaya başladım. "Görende altındakini spor araba sanacak yuh be! İnsan yavaş gider biraz! Şehir öküzü." Arabanın yavaşça yavaşladığını fark edince beni duymuş olma ihtimaliyle hızlı adımlarla zorla da olsa evin yolunu tuttum. Sokakları ezberlemem gerektiğinin farkındaydım. Yoldan karşıya geçtiğimde sabah güvenli olan sokağa girdim. Hem iş yerlerinin pencerelerine bakıyor hem de yürüyordum. Fakat hiçbir yerde kendime uygun bir iş bulamadım. En sonunda mağazanın penceresinde gördüğüm "satış elemanı" aranıyor afişiyle elimdeki poşetleri umursamadan içeriye girdim. "Merhaba" diye seslendim kasanın önündeki kadına. "Merhaba. Size nasıl yardımcı olabilirim?" Kadının gülerek söylediği bu söze bende gülerek karşılık verdim. "İş ilanı için gelmiştim. " Kadının kaşları havalanırken gözleriyle camda asılı olan ilana baktı. Eliyle alnına vururken "ah! Af edersiniz fakat onu kaldırmayı unutmuşuz. Şu an için bir elemana ihtiyacımız yok." Diye mırıldandı. Yüzüm düşerken kafamı olumlu sallayıp teşekkür ettim. Arkamı döndüğüm de burun buruna geleceğim birisiyle karşılaşmayı beklemediğim için sendeledim ve o anda çocuk kolumdan tuttu. Çocuk sırıtarak "korktun mu? " diye sordu. Çocuğun elinin altından kolumu çekerken " önemli değil " deyip yanından geçmeye yeltendim. Çocuk bu sefer de önüme adım atıp "İş aradığını duydum" dedi. Çocuğun nereye varacağını anlamadığım için ona soğuk bir şekilde bakmaya devam ederken çocuk sözüne devam etti. "Benim bir çalışana ihtiyacım var eğer istersen işe almak isterim seni." Kaşlarım çatılırken dalga mı geçiyor diye düşünmeden edemedim ama yüzündeki ciddi ifade dalga olmadığını belirtiyordu. Tek kaşımı kaldırıp " ne işi?" diye sordum. "Kulüpte barmaid arıyoruz. Eğer ilgilenirsen seninle çalışmaktan mutlu olurum" Barmaid mi? Ah gece kulübünde içki mi servis edecektim! "İlgilenmem" dedim aksi bir sesle. O tarz bir ortama girebileceğimi sanmıyordum. "Bak eğer güvenliğinden endişeleniyorsan çalışanlarımızı koruyoruz. Korkacak bir şey yok." Çocuk sakince bana açıklama yaparken sesimi biraz daha yükselttim. "Benim kimsenin korumasına ihtiyacım yok!" Cümlem biter bitmez dün akşam yaşadıklarım bunun tersini diyor olsada başım dik durmaya devam ettim. "Öyle diyorsan öyledir. " Çocuk elini cebine atıp bir kartvizit çıkarttı ve bana uzattı. Yüzüne alaycı bir ifade yerleştirip " eğer korkmayacağına emin olursan gelirsin ufaklık." Dedi. Kaşlarımı çatarken elimin tersiyle şu an karşımdaki çocuğun ağzına vurmak istesem de bu fikri bastırdım. Ona ters ters bakmamdan rahatsız olmuş olacak ki kartviziti elimdeki poşetlerin birine hızla attı ve eliyle selam verip uzaklaştı. Yarım saatin ardından eve vardığımda yemek hazırlayıp yemiştim ve kartviziti elime almış oturuyordum.
Mirza Kaplan
Sürekli kartvizitin üstünde yazan bu ismi okuyup zihnimden geçen cümlelerle dişlerimi sıkıyordum. Ben gerçekten korkak mıydım? Evet korkuyordum ama bu kadar belli mi ediyordum her şeyi? Benim tek başıma güçlü durmam lazımdı. Hızla yerimde doğrulurken yeni hayatıma adım atmakta kararlıydım. Tek kalmış bir kız olarak her şeyi yenip mutlu olacaktım. Odama girip siyah bir pantolon ve siyah salaş bir kazak giyindim tekrardan. Deri ceketimi de üzerime giyip hafif topuklu deri botlarım ve çantamı aldım. Telefonum ve cüzdanımı da cebime atarken evden çıkmıştım. Bu sokağı gece olduğunda sevmesem bile kendimi korumayı öğrenmeliydim. Anayola geldiğimde bir taksi çevirip adresi söyledim. Adam aynadan bana bir bakış atıp önüne döndü ve arabayı süremeye başladı.
Girdiğimiz sokaklar karanlık ve boştu. Bu durum yeterince ürkütücüyken bir sonraki sokakta araba durdu. Maalesef geldiğim yerin burası olduğunu anlayıp tutan miktarı ödedim ve aşağıya indim. Burası girdiğimiz sokakların aksine daha kalabalıktı. Herkes sıraya girmiş içeriye girmeyi bekliyordu. Bende yavaşça sıraya girip sıramı bekledim. En sonunda sıra bana gelince karşımda dikilen izbandut gibi adam bana bakıp sert sesiyle " kimlik" dedi. Elim ayağıma karışırken hızla cüzdanımı açıp kimliğimi uzattım. Adam kimliğe bakıp yanındaki kapıyı itekledi ve kimliğimi uzattı. Kimliğimi alıp içeriye girdiğimde bir an beynim patlayacak sanmıştım. İlerledikçe sese alışırken kalabalık ortama girmiştim. Bazı insanlar sahnede dans ederken bazıları localarda oturuyorlardı. Duvar kenarındaki insanlara gözüm kaydığında birbirlerinin dibinde ve hiç uygun pozisyonda olmayan insanlarla midemin bulandığını hissedip gözlerimi oradan çektim.
Mirza'yı bulmam gerekiyordu. Barmenlerin tezgahına yaklaştığımda bir barmen bana doğru eğilip beni süzdü. Benim buraya ait olmadığımı anlamış gibi " buyurun" dedi. "Ben Mirza Kaplanı arıyorum " dedim. Beni duyması için bağırmak zorunda kalmıştım. Adam kaşlarını kaldırıp eliyle bir yönü gösterdi. "Şu merdivenlerden çık ilk kapı " Adamı kafamla onaylayıp teşekkür ettikten sonra insanlarla temastan uzak bir şekilde merdivenlere ulaştım. Merdivenlere çıkıp ilk kapının önünde durdum. Gerçekten bunu yapmak istediğime emin miydim? Ah eminsin Sahra!
Kapıyı çalıp içerden ses gelmesini bekledim. "Gel" diye sert bir ses duyduğumda titreyen ellerimle kapıyı açıp içeriye uzandım. Tabi karşımda üstü çıplak saçlarında havlu olan birisiyle karşılaşacağımı düşünmemiştim. Hızla gözlerimi kapatırken "özür dilerim bilmiyordum gerçekten " diye saçmalamaya başladım ve hafif gülme sesi eşliğinde onun sesi geldi kulaklarıma "Kızım ben gel dedim sen ne diye özür diliyorsun. Aç şu gözlerini giyindim" Ellerimi emin olmasamda gözlerimden çektim ve ona baktım. Siyah bir tişört giymiş ve kafasındaki havluyu koltuğun üzerine fırlatmıştı. Saçları ıslaklığın etkisiyle dağınık ve parlak duruyordu. Onu süzdüğümü fark edince kızardığına emin olduğum yanaklarımı içten ısırdım. Mirza karşıdan hafif sırıtarak bana bakarken " geleceğini biliyordum" dedi. Kaşlarımı çattım. Ben bile bilmiyordum. "Nasıl " diye sordum sakince ona. "İnsan sarrafıyım ben" biraz durdu ve devam etti " gel seni çalışacağın yere götüreyim. Para meselesine gelecek olursak her barmaidin aldığı kadar alacaksın, yani hak ettiğin kadarını." Kafamla onaylayıp onu takip etmeye başladım. Daha deminki barmenin yanına geldiğinde yan tarafta duran kapıdan girdi. Bende girdiğimde oradaki çalışanlara beni gösterip " yeni arkadaşınız. Yardımcı olun" dedi ve bana dönüp "saat on bir ile bir arası burada olacaksın." Dedi. Aklıma tatil olup olmayacağı sorusu geldiğinde sanki aklımı okumuş gibi cevap verdi. "Haftada bir gece tatil yapma hakkın var. Onu da sen seçer ve bana haber verirsin." Kafamla onaylarken beni burada bırakıp geldiği gibi uzaklaştı.
〰️
İlk çalışma gecem bittiğinde taksi bulamadığım gerçeğini sindirmeye çalışarak eve doğru yürümeye başladım. En az bir saat yürüyeceğim gerçeğiyle ve yorgunlukla yüzümü buruşturdum. Eğlenceli bir işti. Herkesle anlaşmıştım ve bana her şeyi anlatmışlardı. Zaten kolay öğrenen birisiydim. Çabucak kapmıştım işi. Yoldan gelen bir taksi gördüğümde şükredip durdurdum ve evimin adresini verdim. Yirmi dakikanın ardından sokağa geldiğimizde ücreti ödeyip indim. Saat ikiye varmak üzereydi. Sokakta ıssızlık kol gezerken hızla eve girdim ve üzerimi değiştirip kendimi yatağa attım.
"Merhaba yeni ben" diye fısıldayıp kendimi en sevdiğim karanlığın içine bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
General FictionMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...