16.Bölüm:"Ölüm Çanları"

18.7K 968 298
                                    

Vote ve yorumları unutmayın😄 Slow bir şarkıyla dinlemenizi öneririm. İyi okumalar🖐

Herkesin hayatında bazı geceler vardır ve o geceler hayatımız boyunca unutamayacağımız anıları barındırır.
Herkesin sırları vardır, herkesin acılara olduğu gibi. Herkesin sevinçleri vardır, herkesin hüzünleri olduğu gibi. Fakat biz bütün duygularımızı saklarız. Her şeyi farklı gösterebiliriz lakin bir yere kadar yapabiliriz bunları. Unutmamamız gereken önemli bir şey vardır o da aslında hiç bir kirli sırrın soğuk zindanlara hapsedilemeyeceği gerçeğidir...

Güneş ufku delmiş ışığıyla evreni aydınlatmaya başlamışken Araf'ın da benimde ruhum karanlıktaydı.

Araf'ın ruhu Arafta sıkışıp kalmıştı...

Saatlerce şöminenin karşısında oturduk. Şöminede odunlar küle çevrilip en sonunda yangını söndüğünde hala kıpırdamadan onu izlemeye devam ettik. Ediyoruz...

'Cinayet' sadece bu fikir dolaşıyor akıllarımızda. Bir kere daha olanları aklımdan geçirdim.

Eğer günlüğü odasında yazdıysa odasında bileklerini kesmiş olmalıydı ve banyoya gidene kadar her yerde kan olmalıydı. Ama böyle değildi. Banyo ve günlükte bir iki damla dışında başka hiçbir yerde kan yoktu.

İkinci seçenek eğer banyoda günlüğü yazdıysa günlüğün odasına gidip yatağın altına girme şansı yoktu.

Kırkıncı düşünmemdi bu ve artık emin olmuştum Melek'in intihar etmediğinden. İntihar etmemişti lakin intihar süsü verilmişti. Kim neden bunu yapardı?

Banyodaki notunda namusunu koruyamadığı için kardeşine not bırakmıştı. 'Beni affet kardeşim namusumuzu koruyamadım.'

Peki bu notu da mı o yazmıştı? Günlükte yazdığıyla çelişiyordu ve artık benim beynim durmak üzereydi.

Kafamı Arafa çevirdim. Hala kıpırdamıyordu. Bir tepki vermeliydi. Yıkıp dökmeli mesela. Ama susmamalı...

"Araf" diye fısıldadım beni duymasını ümit ederek. Duy beni Araf. Ya al beni ve Arafına karıştır ya da ikimizi de bu Araftan, bilinmezlikten çıkar...

Cevap vermedi. Yüzünde mimik bile oynamadı. Sönmüş ateşe bakmaya devam etti. Şöminenin ateşi sönmüştü lakin Araf'ın gözleri cayır cayırdı.

Elimi usulca kaldırıp çenesinden tuttum. Yavaşça kendime doğru çevirirken tek istediğim şey kendi âleminden çıkıp bana bir tepki vermesiydi. Korkuyordum...

Göz göze geldik. İşte tam o an zaman dursun ya da yok olup gideyim istedim. Gözlerinde tahmin ettiğim ateşten fazlası vardı. Soyadı gibi ateş bütün benliğini ele geçirmiş gibi sanki beni görmüyordu. Ellerim titrerken çenesini serbest bıraktım ve göz göze bakmaya devam ettik. Ben ona bakıyordum ve onu görüyordum ama o bana bakarken beni görüyormuş gibi değilde daha çok bir boşluğa bakıyormuş gibiydi.

"Beni duyuyor musun?"diye sordum titrek bir sesle. Gerçekten korkmaya başlamıştım. Hiçbir tepki vermedi.

Elimi omzuna koyup onu hafifçe dürttüm "Araf... Yalvarırım cevap ver. Korkuyorum."

Ve ilk defa birisine yalvarmıştım. Kendim için değil onun için ona yalvarmıştım. Bu adam ne zamandan beri benim için bu kadar değerli olmuştu? Olmuştu işte ne önemi var ki?

Araf yerinde irkilirken elimi omzundan çektim. Gözlerindeki boşluğa bakarmış ifadesi gittiğinde beni gördüğünü anlamıştım. Gözlerini tuhaf bir his kaplarken dudakları yavaşça yukarıya kırıldı ve "Bundan sonra yapabileceklerimden ben bile korkuyorum " diye fısıldadı.

Çıkmaz Sokak  (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin