Bazı fırtınalar en sessiz koylarda kopardı. Bazı fırtınalar en masumları alırdı. Bazı fırtınalar vardı ki sadece ölüme susamışlardı. Ölüm...
Ve ölüm siyah bir kefen giymiş gibi siyah bulutlarını gezdiriyordu üzerimizde. Sen. Öleceksin. Belki de ölüsün diyordu her seferinde.Araf bir hışımla ayağa kalkmış ve şok içinde olan beni de kaldırmıştı. O sıralarda tek yapabildiğim şey donmak olmuştu. Arabaya bindiğimizde bile beynim durmuş gibiydi. Bir şeyler düşünüyor ve ne düşündüğümü unutuyordum. Annem? Ölüm? Yutkundum. Araf hızla arabayı sürerken neden bu kadar tepkisiz olduğumu bilmiyordum. Göz pınarlarım mı kurumuştu? Ya da sadece içimde kapana sıkışmışımdır.
"O kadın deli" diye mırıldandım.
"Benim annem ölü." Diye ekledim. Sesimi ben bile zorlukla duyuyordum. Zaten amacım Araf'ın beni duyması değildi. Sadece bu düşüncelerimi kulaklarımla duyarsam inanması daha kolay olur diye umuyordum. Olmadı. Araba yavaşlayıp durduğunda geldiğimiz yere baktım. Gözlerim etrafta dolaşıyor fakat nerede olduğumuzu anlamamıştım. Zihnim donmuş gibi hissediyordum. Gözlerim görüyor fakat beynim algılamıyordu.Kapım açıldığında rüzgar bedenime çarpmış ve anlık olarak üşümeme neden olmuştu. Görüşüme Araf'ın saçları girdiğinde birden bedenim koltukla ilişkisini kesti. Korkuyla ellerimi Araf'ın boynuna doladığımda çoktan beni almış ve arabadan çıkartmıştı. Ayağıyla kapıyı itikleyip kapattığında gözlerim bir kez daha etrafta dolandı. Burası o tepeydi... Arafla içtiğimiz ve sonra da Melih ile karşılaştığımız o kanlı tepe...
"Neden buraya geldik?" Diye sordum sesimdeki pürüzle birlikte. Araf ise susmamı ister gibi eliyle başımı göğsüne daha çok gömmüştü. Tepenin en ucuna geldiğimizde Araf beni kumun üzerine oturtmuş ve hemen yanıma çökmüştü. Gözlerime ona çevirmeden ayağımın altındaki şehire bakıyordum sadece. Ela'nın dediği şeyler doğa üstü gibiydi. Fazla uçuktu.
"Ne düşünüyorsun?" Araf'ın sesini duyduğumda gözlerimi ona çevirmeme konusunda ısrar edip önüme bakmaya devam ettim. "Ela'nın dediklerini." Gözlerim bu defa bana ihanet edermiş gibi Araf'a çevrildi. Bana bakışlarındaki karanlıkla bir an irkilsemde kendime geldim ve gözlerine bakmaya devam ettim. "Sence bu mümkün mü?"
Araf gözlerini gözlerimden çekip manzaraya döndü. Bu gözlerini gözlerimden kaçırmak değil de sanki gözlerime bakmaması gerekirmiş gibiydi. "Her şey mümkündür."
"Bana siyasetçiler gibi cevap verme. Bana kendi fikirlerini söyle" sesim acı çeker gibiydi. Kalbimin acısı sesime akmıştı.
"Sen ailen hakkında ne hatırlıyorsun."
Yutkundum. Benim bir ailem yoktu. Bir tek babam vardı. O da ben reşit olunca beni yapayalnız bırakıp gitmişti. "Hatıralarım paslı, eski... Benim ailem yok ki Araf. Benim hiç bir şeyim yok."
Araf'ın yutkunduğunu gördüm o anda. Adem elması büyük bir asaletle aşağı yukarı hareket ederken gözlerim takılı kaldı boynunda.
"Ben varım. "
Bu sefer yutkunma sırası bendeydi. Araf'ın gözleri bu defa bana kayan taraf olmuştu. Gözleri dudaklarımdan gözlerime tırmandığında "hatırlıyor musun? 'Sana burası çıkmaz sokak ve tek çıkış yolun benim 'demiştim." Başımı usulca olumlu anlamda salladım. Kalbim tekrar hızını arttırırken "ve Vaveyla sen bana çıktın. Ve bana geldiğin anda girdiğin yolu kapatıp seni kendime hapsettim." Dedi. Kalbim bir kez daha çırpınırken sessiz kaldı dudaklarım. Birkaç dakika rüzgarın şehirle ahenkli dansını izledik. Birkaç dakika sessizliğimizle konuştuk. Araf'ın eli elimi bulurken ben daha ne olduğunu anlamadan beni ayağa kaldırdı. Şaşkın gözlerimle onu izledim. Gözlerini gözlerimden ayırmadan beni kendisine çekti ve bir eli elimdeyken diğer eliyle belimi sardı. Bedenlerimiz birbirine çarparken "dans et benimle" dedi ve cevabımı beklemeden beni kendisiyle birlikte çekti. Küçük bir tepecikte aynı rüzgarın dansı gibi Arafla dans ediyordum. Daha doğrusu o benim bedenimi kendisiyle birlikte hareket ettiriyordu. Kalbimin bedenimin her yerinde attığını hissettiğim dakikalarda avuçlarım da terlemişti. Biz ne ara bu pozisyonu almıştık aklım almazken kendimi sevdiğim adamın kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...