Vote❤Yorum
Medyayı bakmayı unutmayın...Her insanın bir amacı vardır. Her insanın bir arzusu, şehveti, ateşi...
Ve her insanın ruhunda binlerce ses vardır. Mühim olan o sesleri yönetmektir, o sesleri susturup kendine itaat ettirebilmektir. Eğer sen onlara itaat edersen işte o zaman sen değilsindir. Sen küçük bir köle ve o sesler emellerine ulaşmış büyük bir ordu olur ruhunda.Saat on bire gelmek üzereydi. Tahminen Sahra'nın kaybolmasının üzerinden en fazla on üç saat geçmişti. Araf, Emir ile konuşmasının üzerine evden bir hışım çıkmış ve iğne deliğine bile girmiş olsa bulacağı itin peşine düşmüştü. İlk önce Hayat mahallesine girmiş ve Çınarın adamlarına Poyrazı sormuştu. Kimse bilmediğini söyleyince de küçük (!) bir şiddet uygulayıp kamera kayıtları için Emirin yanına gitmişti. Mirza da kader sokağındaki herkesi örgütleyip Sahra için ortalığa salmış ve soluğu karakolda Emirin yanında almıştı. Hepsi oradayken bile Araf'ı sakin tutmakta yeterli olamacak gibiydiler. En son Poyrazı gördüklerinde hepsinin bildiği bir gerçek vardı ve o da Poyraz'ın Sahrayı öldürmeye çalıştığıydı.
"Şu s*ktiğimin kamera kayıtlarına daha hızlı bakın lan!"
Mirza sokaktaki olan bütün apartman kameralarının ve Sahra'nın evinin çevresini görebilecek bütün kameraların kayıtlarını toplaymış ve karakola getirtmişti. Bir saate yakın zamandır kamera kayıtları inceleniyor fakat daha bir şey bulunamamıştı. Emir artık sabahtan beri beyninin etini yiyen Araf'a " lan sokağınızda doğru düzgün kamera yok ki kaydına bakalım! Az bir sakin ol! Bekle!" Dedi. Araf sinirle elini duvara çarparken " o kız bulunacak! O kız hemen şimdi bulunacak " diye bağırdı. Öfkeden gözü dönmüştü. Emir onu tanıdığından beri ilk defa böyle görmüştü. Mirza ise ilk defa ablasının dışında tek bir kişi için bu kadar delirdiğine şahit oluyordu.
Araf ayağını da duvara sallarken delirmek üzere olduğunu hissediyordu. Odadaki bir diğer kişi de mobeselerde Sahrayı yakalamaya çalışan karakol görevlisiydi ve Araf'ın bu halinden hayli tırsmıştı.
"Bulucaz Sahrayı kardeşim merak etme" Mirza, Araf'ı yumuşatmaya çalışırken Araf bir kez daha parladı. "Almayın lan onun adını ağzınıza. Bana ait lan o! Bana! Sadece Bana!" Mirza kaşlarını çatıp geri çekilirken " tamam kardeşim sakin ol" diye mırıldandı. Araf'ın hali hiç iyi değildi. Eğer Sahraya da ablası gibi bir şey olursa işte bu defa herkesin Azraili seve seve olurdu. "Buldum" diye bağırdı Emir ve bilgisayar ekranını dondurdu. Araf ve Mirza ışık hızıyla ekrana yaklaştı. "Geri sar" diye komut verdi Araf ve Sahrasını görmek istedi. Fakat görüntü oynadığında tek gözüken şey Sahra'nın kaldırımda koşan iki saniyelik görüntüsüydü ve sonra kadrajdan çıkıyordu. Fakat Araf bu iki saniyelik görüntü de bir çok şeyi görmüştü. Korku, heyecan, merak, dehşet...
Çıplak ayakları heyecanını veriyordu ortaya. Geceye meydan okuyarak parlayan gözleri korkusunun bir deliliydi ve hiç tereddüt etmeden koşması merakını gösteriyordu. Dehşeti ise koşarken bile belli olan tir tir titreyen ellerindeydi. "S*ktir" diye bağırdı bir kez daha Araf. Sahra'nın yanında küfür etmemeye özen gösteren adam şimdi onun için bütün herkesi küfürleriyle yıkardı.
"Bu kameraya girmişse demek ki caddede aşağı doğru hareket etmiş. O taraftaki diğer kameralara da bakacağız." Dedi Emir yanında oturan görevliye ve hemen diğer kamera kayıtlarını oynattılar. Araf elini saçına geçirmiş bir şekilde ekrandaki kamera kayıdı saatine baktı. Gecenin ikisinde bu kız neden dışarıya çıkmıştı? Üstelik kendi isteğiyle! Neden koşuyordu? Bilgisayardaki kamera kayıtlarına ilk önce koşan bir kadın ve ardından Sahra girdi. Emir hemen kaydı dondurdu. "Bu kadında kim?" Diye sordu Mirza elini ekrandaki Sahra'nın önünden koşan kadının üzerine koyup. Kimseden ses çıkmadı fakat Araf'ın zihni çığlık çığlığaydı. Kafasını eğip ekrana biraz daha yaklaştı ve Mirza'nın elini itekleyip o kadına dikkatle baktı. Sahrayla kadının arasında iki üç metreye yakın bir aralık vardı. İkisinin de saçları turuncuydu. Gecenin ışığında parlayan turuncu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...