Vote 💖 Yorum
Her şey sevgi sandığımız şey ile başlamıştı. Sevgi terk edilmişlikleri getirmişti. Terk edilmişlik hissi öfkeyi. Öfke, intikamı ve intikam ölümü... Fakat bütün bu hisleri her şeyin başlangıcı olan sevgi alaşağı edecekti.
Her şeyin üzerinden neredeyse bir ay geçmişti. Her şey eski haline dönmüştü. Kulüpte çalışıp sabaha doğru eve geliyordu turuncu saçlı kız. Daha doğrusu eve bırakılıyordu. Bulut adamı tarafından. Bu zaman zarfında her şeyden daha çok emin olmuştu Sahra. Bu duygularını bağıra bağıra herkese iletmek isterdi lakin hissedilen her şeye cümle kurulamıyordu. Şimdi de sıcaklığın vermiş olduğu mayışmışlık hissiyle birlikte bacaklarını koltuktan aşağıya uzatmış sallıyordu. "Oğlum nerde lan benim şapkam!" Anıl'ın sesi arka odadan gelirken kardeşi Akın cevap verdi ona " nereye koyduysan oradadır "
"Oha bak ben bunu hiç düşünememiştim."
"Düşünme işlemini beyin gerçekleştirir o da sende olmadığına göre normal düşünememiş olman." Bir inilti ve vurma sesi Sahraya kadar ulaştığında Anıl Akın'ın ensesine şaplak atmıştı. Birbirleriyle sürekli didişen ama birbirleri için dünyayı yakabilecek insanlardı onlar. Araf'ın odasının kapısı açılırken eliyle saçlarını son kez karıştırmış ve Sahraya bir bakış atıp koltuğa oturmuştu. " Hazırlanmadınız mı lan hâlâ!" Araf'ın sert sesi ikizlerin kulağına çarptığında anıl cevapladı Araf'ı. "Abi bekle beş dakika daha. "
"Lan makyajınızı mı tazeliyorsunuz! Hemen gelin yoksa mangalı rüyanızda görürsünüz. " Araf daha da homurdanmaya devam ederken Sahra kıkırdadı ve " makyaj yapıyorsanız gelip yardım edeyim de hemen bitirelim." Dedi. Anıl ve Akın homurdanarak odaya girdiklerinde " senden beklemezdim yenge." Dedi Akın. Sahra'nın gözleri büyürken Araf'ın kafası Akın'a çevrilmişti ve bu bakışın anlamı fazla ağırdı. Canını seven kaçmalı.
"Yeğenim diyecektim ama dilim sürçtü kusura bakmayın." Diye akın kıvırsada bir sonuç vermemiş ve kırmızı bir Sahra ortaya çıkmıştı. Dışardan bakılında Sahra'nın Araf'a karşı bir şeyler hissettiği zaten belli oluyordu keza o kadar fazla olmasa da Araf'ın da hisleri belli oluyordu. Hani derler ya gözler yalan söylemez diye kesinlikle söylemezdi. Çünkü birbirine bakan iki çift göz anca bu kadar yanabilirdi. Ve bu gün bu iki çift gözün miladı olacaktı. "Çıkalım. " dedi Araf daha fazla Sahra'nın kızarmasını engellemek adına ve ayağa kalkıp Sahra'nın da kalkmasını bekledi. Sahra da hızla kalkerken sonunda herkes mahalledeki evden çıkmış ve Araf'ın aracına yerleşmişti. Ilık rüzgar güneşe nazaran insanları biraz serinletirken harika bir hava gökyüzünü kaplamıştı. Bugün her şey harika gözüküyordu. Sahra ön koltuğa tam yerleşip kemerini takarken Araf göz ucuyla onu kontrol etti ve aracı harekete geçirip piknik alanına sürmeye başladı. Mirzalarla orada buluşacak ve hafta sonlarını birlikte geçireceklerdi. Büyük bir aile olmuşlardı. Büyük, bağlı, mutlu...
Araç bir süre sonra piknik alanına vardığında arkadaki ikizlerin ikisininde kafaları ellerindeki telefonlara eğikti. Araç durunca Araf ve Sahra indiler. Sahra gördüğü yeşilliğe hayran kaldı. Çok güzeldi. Hemen arabanın bagajından piknik malzemelerini hep birlikte alıp güzel yeşilliklerin ortasında olan bir masaya yerleşmeye başladılar. Etraf sessiz ve boştu. Anıl ve Akın hızlı bir şekilde yemek hazırlanma saatine kadar ortadan tüyerken Sahra da malzemeleri sepetten çıkartıyordu. Araf ise mangalı güzel bir yere yerleştirmişti. Bu sıralarda bir diğer araç durdu piknik alanına yakın bir yerde ve içinden Mirza ile Ceren çıktı. Onlar da bagajdan birkaç şey alıp Sahraların yanına geçtiklerinde sarılmışlardı. Ilık rüzgar tenleri okşarken Mirza ve Araf mangal hazırlıklarını tamamlayıp ateşi harlamışlardı. Sahra ve Ceren de ekmek arası yapmak için malzemeleri hazırlıyordu. O sıra da mangalın kokusunu alan ikizler ağaçların arasından çıkıp geldiklerinde yoklukları daha yeni anlaşılıyordu. Daha doğrusu Araf anlamıştı fakat onlarında biraz kafa dinlemelerini istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
General FictionMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...