24.Bölüm:" Huzur "

14.4K 708 247
                                    

Bol bol vote ve yorumlarınızı bekliyorum⚘
(Multideki güzelliğe bakmayı unutmayın🎈)

Huzur nedir? Huzur o'dur... Huzur senin mutluluğundur. Ve huzur onun yanında mutluluğu kalbinin dahi hissetmesidir.

Sabahın kaçıydı bilmiyorum. Zaten zamanda önemli değildi. Şu an tek önemli olan şey başımın göğsünde yaslı durduğu adamdı. Ne ben ne de başkası. Tek önemli olan oydu.

Güneş kendini yeni yeni belli etmeye başlarken ay silinmişti geceden. Ay ışığı gitmiş cılız güneş ışığı aydınlatıyordu odayı. Başımın altındaki beden düzenli nefes alıp versede uyumadığını biliyordum. Uyumuyorduk lakin konuşmuyorduk da. Sadece saatlerce susmuştuk. Bedenimiz dinlenmişti ruhumuz sorgulara çekilmişti.

En büyük sorgu Araf'ın içindeydi. Araf, araf'ın içindeydi...

3 Gün Sonra:

"Hastamız kendisine geldi."

Doktorun verdiği haberle ayakta onu dinleyen herkes huzura ererken Araf'ın yüzündeki mimikler çok sakindi. Rahatlamıştı fakat ruhunu kemiren şeyler hâlâ bitmemişti.

Melih'in iki arkadaşı " yanına girebilir miyiz?" " diye sorarken doktor bey " normal odaya birazdan alınacak. En fazla iki kişi girsin bu günlük ve hastamızı yormayın." Dedi. Doktor arkasını dönüp gözden kaybolurken Melih'in arkadaşlarının gözleri bir an Araf'ı bulmuş ve sonra sandalyelere oturmuşlardı. Bundan üç gün önce Arafla hiç uyumadığımız uykumuzdan uyanmış ve hastaneye gelmiştik. Birkaç saat sonra da Melih'in arkadaşları gelmişti. Garip bir şekilde bizimle hiç konuşmuyorlardı. Sadece doktorla muhatap oluyorlar ve sonra gidiyorlardı. Bu üç günde tabi Araf babasını da aradı. Bağırdı çağırdı ve yıkıp yaktı. Lakin hiç bir sonuca ulaşılmadı. Babasının tek dediği şeyler " sakin ol, Melih yoğun bakımdan çıkınca haber ver geleceğim." Olmuştu. Fazla sakindi. Çocukları burada birbirini yemişti lakin adam orada hiç bir şey olmamış gibi kalıyordu. Birkaç dakika sonra Melih yatırıldığı yatakla yoğun bakımdan çıkarılırken herkes ayaklanmıştı. Yüzü solgun, dudakları rengini kaybetmiş, göz kapakları çok az aralık, saçları dağınıktı.

Melih odasına götürüldüğünde hızla içeriye bir arkadaşı girdi. Anlaşılan yanına girecek olan iki kişiden ilki o olmuştu. Diğer kalanlar tekrar koltuklara yerleşirken beklemeye başladık. Araf dizlerini açmış arkasına yaşlanmış bir şekilde duruyordu. Dün babasıyla konuşmuş ve Melih'in yakında uyanacağını söylemişti. Yani babası kısa süre için de burada olurdu. Araf bu kez eliyle dizinde ritim tutarken odanın içinden Melih'in arkadaşı çıktı ve gözleri ilk olarak Araf'a baktı. Kızgınmış gibi değil sanki yanlışmış gibi. "Seni çağırıyor " kuru dudaklarından bu cümle çıktığında Araf yavaşça yerinden kalktı. İstemsizce bende kendimi yerimden kalkarken buldum. Araf'ın gözleri bana dönerken beklemediğim bir şeyi yaptı ve elini uzatarak elimi tuttu. Benim bir şey dememe izin vermeden kapının önüne geldiğimizde Ceren ve Mirza pür dikkat bizi izliyordu. Onlarda çok yorulmuştu. Araf elini elimden çektiğinde kendimi boşlukta hissedip yüzümü ona çevirdim. Fakat bu sırada eli belimi bulurken beni biraz kendisine çekip yüzüme baktı." Birlikte ilk savaşımız " diye fısıldadı yüzüme doğru. Nefesi nefesime çarparken tebessüm ettim. "Birlikte ilk yeneceğimiz savaş olacak" Araf'ın gözleri dudaklarıma kayarken üzerimden geri çekilerek kapıyı açtı ve belimden beni hafif ittirdi. Birlikte odaya girdiĞimizde Melih yattığı yerden bize bakıyordu. "Hiç iyi bir nişancı olmadığımı öğrendim." Bu cümle onun dudaklarından çıkarken bir yandan da Araf'ı süzmüştü. Cidden bu çocuk mu ölümden dönmüştü? 

Araf onu takmadan beni tekli koltuğa ilerletti ve oturmamı işaret ederek kendisi ayakta dikildi. "İyi bir nişancı değilsin ve anlaşılan iyi bir espiri anlayışında yok." Melih'in dudakları kıvrılırken Araf'ın cevabını beğenmiş gibiydi. " Ne yaparsın bende böyleyim. "

Çıkmaz Sokak  (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin