Kalbimin her köşesi karanlık,
Her köşesi mezarlık.
Ne ben acılarımı dile dökebilecek kadar acısız,
Ne de dudaklarımı aralayabilecek kadar dayanıklıyım.
Ben sadece tonlarca ruhun altında ezilen küçük bir kız çocuğuyum.
Hala sevgiye muhtaç,
Hala minik,
Güçsüz, kırık, dökük...
Sığınmaya ihtiyacı olan,
Güvenin huzuru iliklerine kadar işlesin isteyen,
Minik bir beden.
Bu gece yarılıyor gökyüzü,
Bulutlar bile ağlıyor benimle birlikte.
Deniz akıtıyor gözyaşlarını içine,
Ben gizliyorum hıçkırıklarımı,
Dünya ağır ağır ağlıyor benimle,
Rüzgar eşlik ediyor bana,
Yağmur yağıyor rüzgarda arka çıkıyor hissiyatsızca.
Deniz tüm hırçınlığıyla vuruyor dalgalarını kıyıya.
Ve ben bütün yorgunluğumla adım adım yürüyorum kıyıda.
Yağmur saklarken yaşlarımı,
Rüzgar iliklerime işlerken,
Karanlıktan korkan bir kız olarak,
Karanlıkta yürürken korkusuzca,
Işıldayan deniz fenerine bakarken donukça,
Sanki kaybettiklerimi bulabilecekmiş gibi hızlıca hareket ederken yerimde,
Sanki hiç kazanabilmişim gibi çırpınırken ruhsuzca,
Silik bir tebessümle eşlik ettim ara ara ışık veren fenere,
Ölüler kenti gibi karanlık olan geceyi aydınlatma çabasına.
Geceye özendim bir ara.
Bende geceye karışırım aydınlanırım.
Yosunlarla birlikte ağlarım halime,
Silik ve bitik hissiyatlarımla...Gecenin karanlığı evin içini hapsetmek istiyor gibiydi. Odanın içindeki ruhlar ateşe verilmişti. Karanlık ateşi bastırabilir mi ki?
Sahra titreyen bedenini ardındaki koltuğa dayadı ve karşısındaki kızın yaşlı gözlerine ve ellerine baktı.
Anıl kızın ellerinde donup kaldı.
Akın yutkunamadı.Acısını bile bağırarak dışa vuramayan kız daha da çok ağlamaya başladı.
Birkaç saniye evin içinde her şey durdu sanki. Nasıl böyle bir kıza acımasızca böyle bir şey yapılabilirdi! Akıl almazdı. Aklı olan insanlarda bunu yapmazdı.
Sahra'nın dökülen yaşları yanaklarını ıslatırken hızla ileriye atıldı ve koltukta uzanan kızın bedenine kapandı. Ellerini kanlı bedene sardı. Kanlı bedeni sarmaladı. Kız onları duyuyor muydu bilmiyordu ama bunu umursamadı ve titreyen kızın kulağına fısıldadı. "İyi olacaksın. Sana bunu yapan herifi kendi ellerimle cezalandıracağım."
Sahra geriye ayrılırken hala kız ufak bir şoktaydı. Bu defa kesinlikle onu döven adamdan kurtulamayacağını düşünüyordu. Keza Sahra yetişmemiş olsaydı da kurtulamayacağı kesindi. Sesi çıkmayan bir kız nasıl yardım çağırabilirdi değil mi?
Akın tam tekrar dudaklarını açıp neler olduğunu soracakken kapıya inen sert darbeler cümlesini ağzına tıktı. Odadaki herkes irkilirken Akın koşarak kapıya gitti ve kapıyı açtı.
Araf'ın heybetli bedeni akını itikleyip içeri girerken kesinlikle ve kesinlikle Sahrayla ilgili bir şey olduğunu biliyordu. Çünkü eğer Anıl ve Akın bir şeye karışmış olsaydı bu onun kulağına gelirdi.
Araf odaya girdi ve ilk önce gözleri Sahrayla buluştu. Onu görmenin verdiği rahatlık bedenine yayılırken hâlâ yüzü kaya gibi sertti. Hızlı adımlarla Sahra'nın dibinde bitti. Gözü odadaki başka kimseyi görmüyor koltukta yatan kızın farkına bile varmıyordu.
"Neden yerde oturuyorsun sen?" Diye sordu ilk önce ve üşümemesi için eğilip ellerini Sahra'nın koltuk altından geçirdi. Sahra ona şaşkınlıkla bakarken Araf çoktan kızı kaldırmış ve koltuğa oturtmuştu. Ama Sahra'nın dudağından acıyla bir inilti kaçmış ve Araf'ın bedeninin kasıldığına şahit olmuştu. Sahra yutkundu. Bu kez iyi bir azar yiyeceğini biliyordu. Ama bu kızı kurtarmıştı azar yemeye razıydı yani.
"Ne oldu!" Diye tısladı Araf dişlerinin ardından. "Bu kez ne oldu!"
Hızla elleriyle Sahra'nın tişörtünü hafif kaldırdı ve Sahra'nın irkilmesini umursamadan karnına baktı. Anıl ve Akın'ın gözleri odanın dört köşesinde dönüyor ve bu ikiliye bakmadan azar yemeden bu işten kurtulmak istiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
General FictionMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...