❤Vote ve yorumları unutmayın❤
Bazı anılar, bilinçaltında uykusuz bir gece bekçisi gibi dolaşır. Onları bir kuytu köşede saklamaya çalışsanız da, aslında gözlerinizin önünde dolaşırlar. Ardı arkası kesilmeyen "tik-tak" sesleriyle geçen hayat, zamanın nasıl akıp gittiğini ve birikmiş anıların ağırlığını fark etmemize izin vermez. Ancak, bu süreçte, yüreğimizin derinliklerine kazınmış olan acılar, varlıklarını sürdürürler. Anılar, bir zamanlar yaşananların izlerini taşıyan hayaletler gibi, varlıklarını ıssız ıssız sürdürür. Ne kadar derinlere gömülmeye çalışırsak çalışalım, zaman içinde unutulmuş gibi görünen anılar, aniden kabuk değiştirerek yeniden ortaya çıkarlar. Kabuklarından sıyırdığımızda, acılarımızın yüzümüze çarpan gerçekliğiyle karşılaşırız. Hayatın akışında farkına varamadığımız zamanın, aslında her anının değerini bilmemiz gerektiğini anlarız. Zaman, sanki daima hızla akıp giderken, acılarımız ise sessizce derinleşir ve yankılanır. Bu yankılar, geçmişin gölgesinde varlığını sürdüren anılarla doludur. Anılar, öldürülemeyen hayaletler gibidir. Onları susturmak, zaman içinde kaybolmalarını sağlamak isteriz, ancak asla tamamen öldüremez, unutamayız. Kabuğunu değiştiren acılar, zamanla yara izleri haline gelir ve geçmişin izdüşümleriyle yüzleşmek, bir anlamda kendi içimizdeki zaman yolculuğuna çıkmaktır. Böylece, hayatın "tik-tak"ları arasında dolaşan anılarla baş başa kalırız. Gözlerimizin önünden geçen zamanın farkına varmak, geçmişin derinliklerinde yaşayan acılarla yüzleşmek ve bu hayaletleri kucaklamak, ruhumuzun derinliklerinde bir dönüşüm başlatır. Kabuk değiştiren acılarımızı kabullenmek, geçmişle barışmak ve kendimizi yeniden inşa etmek, belki de hayatın bize sunduğu en anlamlı yolculuktur.
Eve adım attığımız andan itibaren fark etmiştim ki, burası bir çeşit acılar diyarıydı. Araf'ın geçmişindeki yükleri taşıyan, ancak aynı zamanda bu acılardan kurtulmaya çalışan bir atmosfer hakimdi. Ailesinin evine adım atmıştık; belki ablasını daha iyi hatırlaması için, belki geçmişteki huzurlu günlerin izini sürmek için, belki de benim için... Ancak bu tatilin gerçek nedeni, Araf'ın içsel bir dönüşüm arayışıydı. Onun eski halini anlamak ve belki de geçmişle yüzleşmek istiyordu.
"Hadi gel, sana kalacağın odayı göstereyim."
Araf'ın gözleriyle buluştuğumuzda, başımı hafifçe sallayarak onayladım. Araf, gülümseyerek arkasını döndü, valizimi aldı ve odadan çıkarak merdivenlere doğru ilerledi. Ben de onun peşinden gittim, son zamanlarda sürekli yaptığım gibi. Uzun merdivenlerden çıkıp, güzel tablolarla süslenmiş bir koridora girdik. Bu katta dört kapı bulunuyordu. Araf, beni en baştaki kapıya yönlendirirken birlikte içeri adım attık. Oda, gökkuşağının soft renkleriyle döşenmişti. Orta büyüklükte ve içinde yatak, dolap, komodin gibi temel eşyalar bulunuyordu. Ancak her biri kendi özgün tasarımıyla ve otantik bir hava taşıyordu. Odanın içindeki ek kapı, banyo olduğunu belirtiyordu.
"Yolda az bir şeyler yedik. Ben gidip eve bir şeyler alayım. Sen de istersen duş alabilirsin, sonra da uslu uslu beni beklersin." Araf'ın kaşlarını kaldırması ve "uslu" kelimesini vurgulamasıyla birlikte, omuzlarımda hafif bir silkme hissettim. Araf, hafif bir tebessümle halime göz gezdirirken, valizimi bıraktığı dolabın yanına yöneldi ve "Kendi evin gibi hisset, yarım saat içinde geri dönerim." dedi ve odadan çıktı.
Gözlerimi daha fazla onun peşinde tutmayıp valizime yöneldim ve içindekileri el çabukluğuyla dolaba yerleştirdim. Zaten pek bir şey almamıştım. İşim bitince merdivenlere yöneldim çünkü zaten yola çıkmadan önce duş almıştım ve şu an duşa ihtiyacım yoktu. Alt kata indiğimde kapalı kapılara yaklaşmadan ilk geldiğimizde girdiğimiz oturma odasına girdim. Eski moda fakat şık bir oturma takımı bütün şah sahasıyla odanın ortasında dururken sehpalar ve üzerindeki biblo tarzı şeylerle odanın görüntüsünü zenginleştirmişti. Boydan boya duvarda çekili bir perde vardı. Ve arka bahçeyi görmemi engelliyordu. Büyük bir televizyon boş kalan duvarı doldururken televizyonun önündeki masa tarzı yerlerde de birkaç çerçeve vardı. Yavaşça çerçevelere yaklaşmaya başladım. Araf'ın hayatına dair bir şeyler öğrenebilme duygusu içimi kıpır kıpır yapıyordu. Bu ev ve içindekiler Araf'ın çocukluğuydu. En azından dört-beş yıl öncesine aitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
General FictionMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...