Kollarımı kavrayan iki güçlü elle çığlık atmaya başladım. Çığlıklarım her bir saniye daha da yükseklik kazandı. Boş sokakta sesim yankılanırken yine de bir umut arıyordum, umudumu kaybedeli çok olmuşken bile umut arıyordum..."Bırak! Dokunmayın bana" Boğazımdan yırtılırcasına çıkan bu kelimeler ağzımdan dökülüp bu ıssız sokakta yankılanıyordu. bense sadece çırpınıyordum. Kalbim ve beynim durmak üzereydi. Benliğim bedenimi terk edecekti. Okyanusu kurumuş ve ortada kalmış bir balık gibi ölümü ensemde hissediyordum. Adeta ölüm ense kökümü yalayıp fısıldayarak geçiyordu. Gücüm tükenmek üzereyken üzerimde tutulan gözlere aldırmadan son gücümle beni sabitleyen çocuktan kaçmaya çalıştım. Nafileydi. Karanlığa inat daha çok kararan kara bulutlar daha çok kaplarken gökyüzünü, çiselemeye başlamıştı gök üzerimize doğru. Belki de yağmur insanların kirlerini temizlemek için iniyordu yeryüzüne.Babamla Poyraz'a bile giderlerken kalmaları için yalvarmamışken kolumdan tutan çocuğun gözlerine bakıp acı içinde bir kez daha dudaklarımı açtım. "Lütfen bırakın beni. Yalvar-" Sözümü yarıda kesen ve bütün sokağı inleten o ses ile çocuğun elleri üzerimden hızla akıp gitti. "Bırak "
Kafamı kaldırıp bu emri veren insana bakmaya çalıştım fakat kafasını örten kapüşonu yüzünden sadece siyahlıkla karşı karşıya kalmıştım. Ellerimle morardığına emin olduğum kollarımı ovalarken kaldırımları ıslatan yağmurda titreyerek yerden doğruldum. Gözyaşlarım yavaş yavaş kururken beş kişiye kafa tutan çocuğa bakıyordum hâlâ.
"Abi biz..." Diye söze başlayan bir çocuk kapüşonlu çocuk tarafından yeniden susturuldu. "Sahibinizin ahırına geri dönün. Ona da deyin tasmalarınızı bırakmasın yoksa o tasmaları boynunuza geçirip darağacına asarım hepinizi!" İçinde hiç bir duygu barındırmayan bu ruh gibi ses etrafta yankılanırken karşıdaki beş çocuk hızla uzaklaşmaya başladılar. Ben hala korkudan titrerken şu anda korkmam gereken şeyin bu yanımdaki çocuğun ta kendisi olduğunun fazlasıyla farkındaydım. Tek başına onca insanı korkuttuğuna göre kesinlikle bende korkmalıydım.
Yağmur hızını yavaşça arttırırken kaldırıma çarpma sesleri doldurdu kulaklarımı. Ne ben bir şey diyordum ne de çocuk herhangi bir harekette bulunuyordu. Yavaşça korkum yerini üşümeye bıraktığında bu sefer de soğuktan titremem hız kazandı. Bu karanlık sokaktan gitmeliydim. Yerimden yavaş ve temkinli adımlarla kıpırdarken ürkek gözlerle etrafı kontrol ediyordum. Karşımdaki çocuk ise hiç hareket etmeden durmaya devam ediyordu. Sokaktan çıkmak için çocuğun yanından geçmem gerektiği için ürkekçe adımlarımı hızlandırdım. Ona teşekkür etmeli miydim? Beynim durmuş gibi hissederken çocuğun sağ çaprazında durdum. "Şey, ben teşekkü-" cesaretsizce söylediğim bu cümle onun soğuğa meydan okurcasına insanı donduran sesiyle kesildi. "Kimsin sen?" Neden bunu sorduğunu algılayamamakla birlikte ismimi söyleyip söylememekte tereddüt ettim. Fakat sonunda "Sahra Karan" diye cevap verirken buldum kendimi. bu sırada sesim soğuktan ve korkudan dolayı kısık çıkmıştı. Yanımdaki çocuk kelimem biter bitmez hızla harekete geçti ve ben daha ne olduğunu anlamadan sırtım duvarla buluştu. Yüzüm sırtımda hissettiğim acıyla buruşurken iliklerime kadar acıyı tatmıştım. İlk defa ruhsal değil de fiziksel bir acı tatmıştım ve bir daha tatmak istemeyeceğime emindim. Kollarımı kavrayan ve tam karşımdan gelen hırıltılı nefes alıp verme sesleriyle kafamı kaldırdım. Beni kollarımdan tutup duvara dayayan çocuk hiç kıpırdamadan tam dibimden bana bakıyordu. İlk defa yüzünü görmüştüm. Fakat yüzünü algılayamıyordum. Gözlerim gözlerinin çekiminden kurtulamıyordu. Gözleri karanlığa meydan okur gibi parlıyordu. Ama parlamanın sebebi nefrete benzettiğim bir histi. Korkunçtu, baktıkça insanı o karanlığa çekip iliklere kadar korku veriyordu Hala geçmeyen sırt acımla gözlerim tekrar ıslanmıştı. "Ne yapıyorsun sen" diye sordum zorlukla, aynı anda da kollarımı onun elleri arasından sıyırmaya çalışıyordum. Kendimi güçsüz hissetmekten bir kez daha nefret ettim o anda. Çocuk sanki beni hiç duymamış gibi gözlerime diktiği gözlerini ayırmadı gözlerimden. "Sen ne cüretle bu sokağa girersin?" Soğuk nefesi yüzümü yalayıp geçerken korkudan yutkundum. "Ben yanlışlıkla girdim" dedim hızla ona. Sonra da kollarımı çekmeye devam ettim. Ama ben kollarımı çekmeye çalıştıkça o daha çok sıkıyor ve beni daha çok duvara bastırıp sırtımın acısını gün yüzüne çıkartıyordu. "Dalga mı geçiyorsun lan sen?" Sesi gök gürültüsüne karışırken yerimden korkuyla sıçradım. Gözlerimden akan yaş hızlanan yağmura karışıyordu. İkinci kez ağlarken yağmur eşlik ediyordu bana. "Hayır " diye soludum titrek nefesimle. İliklerime kadar korkuyu hissediyordum. Çocuğun eli hızla kollarımdan çekilip boynuma dolandı. Nefesim aniden kesilirken ellerimi onun boynumdaki ellerine sardım. Nefessizlik bedenimi titretirken gözlerim kocaman olmuş bir şekilde korkunun ensemde kol gezdiğini daha derinden hissettim. ondan ses çıkmayınca "bırak beni" diye bağırdım sesim çıktığında. Ama o, ondan beklemediğim bir hareket yaparak elini daha da sıkılaştırdı ve kulağıma doğru eğilmeye başladı. "Ellerimin altında ki damarın atmaya devam etmesini istiyorsan o sesini kıs!" Açık ve net olan tehdit kulaklarıma vururken korkuyla kendimi geri çekmeye çalıştım. Nefessizlik artık bende güç bırakmamışken çırpınmam kendi kendine son bulmuştu.
Gözlerim bulanıklaşmaya başladığında boğazımdaki el hakimiyetini kaybetti ve hızla yere kapaklandım. Dizlerimin acısıyla dudaklarımdan bir inleme kaçarken ellerimi boğazıma dolayıp öksürmeye başlamıştım. Öksürüklerim boğazımı yakmaya başladığında zar zor kendime gelmiş ve karşımda duran heybetli bedene alttan bakmaya başlamıştım. "Kimsin sen?" diye fısıldadım aynı onun bana sorduğu gibi. Kimdi o ne istiyordu benden? "Araf Ateş" dedi bedenini gererken. O yukarıdan bana bakarken kendimi çok küçük hissetmiştim. Bana sanki onu tanımam gerekiyormuş gibi bakıyordu fakat ben onun hiçbir şeyini tanımıyordum. Tanısam sesini ve gözlerindeki o nefreti unutmazdım. "Tanımıyorum seni, gitmek istiyorum" der demez sendeleyerek hızla ayağa kalktım. Adının Araf olduğunu öğrendiğim çocuk ürkütücü gözlerini gözlerime sanki emin olmak istiyormuş gibi bir süre dikti. Saniyeler yavaşça akıp geçerken bu durumdan rahatsız olup gözlerimi kaçırdım ve yerimde kıpırdandım. Araf kendine gelmiş gibi gözlerini kırpıştırıp " git! ama yine görüşeceğiz Karan. Girdiğin yerlere dikkat et. Biz buralarda yabancıları sevmeyiz." dedi. Onun sesi sokakta yankı yaparken çocuğu arkamda bırakıp koşmaya başladım. Keskin gözlerini üzerime diktiğine emindim. Ben nasıl bir yere düşmüştüm böyle. O karanlık sokaktan çıkar çıkmaz köşeyi döndüm. Eve tam olarak nasıl gidileceğini bilmediğim halde yürümeye başladım. Yağmurun altında sırılsıklam olmuşken daha demin yaşadıklarımı idrak edemiyordum. En sonunda evim görüş açıma girmişti. Yorgun bedenimi hızlandırıp ardı ardına kapıları açtım ve kendimi en sonunda odama attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Sokak (TAMAMLANDI)
Ficção GeralMutlu sonlar her zaman mutlu başlangıçların getirisi değildi. Ya da mutsuzluklar mutlulukla bitmez diye bir kural yoktu. Ağlarken gülünmez, gülerken ağlanmaz diye bir yargıda kalmamıştı. Herkes her an her şeyi yaşayabilirdi. Anlar farklı gereksiniml...