Oy ve yorumlarınızı bekliyorum :)
Keyifli okumalar <3
_________
İlknur Hanım'ın durumu günden güne kötüye gitmeye başlamıştı. Her geçen gün gücünden biraz daha kaybediyor, ağrılarının şiddetinin daha günbegün artması kendisini daha da bırakmasına neden oluyordu.
Ağrıların şiddeti çoğaldıkça yorgun bedenine daha da çok acı veriyordu. Annesinin acıyla inleyişini her duyduğunda içi paramparça oluyordu.
Bu manzaraya daha fazla dayanamazdı. Bir şeyler yapmalıydı ama ne? Bir türlü cevabını bulamıyordu.Ama daha fazla eli kolu bağlı bir köşede oturup bekleyemezdi. "Bu böyle olmaz Neslihan. Annemin göz göre göre acı çekmesine izin veremem daha fazla. Hemen ambulansı arıyorum," dedi telefonunu eline alarak ambulansın numarasını tuşladı. "Hastanede doktor kontrolü altında olsa daha iyi olur."
Neslihan Hanım ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırmış vaziyette ve gözünden çıkan birkaç damla yaşla "Elbette Savaş Bey... Ben de İlknur Hanım'ın eşyalarını hazırlayayım."
"Teşekkür ederim Neslihan her şey için."
"O nasıl söz Savaş Bey? Aşk olsun."
***
Yarım saat kadar sonra ambulans gelmiş, İlknur Hanım'ı hastaneye kaldırmışlardı. Dilek Hanım, Ertan Bey ile oğulları Aras ve Savaş'ın en yakın arkadaşları Hande ile Hakan da haberi alır almaz hemen hastaneye koşmuşlar, hep birlikte İlknur Hanım'dan gelecek güzel haberi beklemeye koyulmuşlardı.
Saatler süren muayene sırasında Savaş, dışarıda perperişan kabına sığamazken, İlknur Hanım da içerde ölüm kalım savaşı veriyordu.
Ölümle yaşam arasındaki o ince ipin üzerindeydi. İpin koptuğu an, tam da yaşamın bittiği o andı.
Günlerdir oldukça yakınında hissettiği ölümün soğuk nefesi bu defa onu alıp götürmek için kendini hissettiriyordu.
Derinlerden bir fısıltı duyuldu. Güçsüzdü, yorgundu ancak gayet anlaşılırdı.
"Savaş..."
Orada bulunan hemşire sesi duyduğunda İlknur Hanım'ın yanına giderek "Oğlunuzu çağırmamızı mı istiyorsunuz?" diye sordu.
İlknur Hanım, konuşamadı ancak bir kez gözünü açıp kapatmasından genç hemşire onun evet demek istediğini anlayarak hemen Savaş'ı çağırmak için koşarak dışarı çıktı.
"Savaş Bey?"
İsmini duyar duymaz başını kaldırıp ağlamaktan kızarmış gözlerle genç hemşireye baktı. "Buyrun hemşire hanım?" Bir an içini bir korku kapladı. O kötü haberi almaktan korkmuştu.
Çöktüğü yerden yavaşça kalkarak hemşireyle birlikte yoğun bakım odasına doğru yürüdü. İçeri girmek için gerekli parçaları üzerine giyindi. Artık içeri girmek için hazırdı.
Savaş annesinin yattığı yoğun bakım odasına girdiğinde gördüğü manzarayla olduğu yerde kalakalmıştı. Perperişandı, paramparçaydı. Kaybetme korkusu tüm ruhunu sarmıştı.
İlknur Hanım bembeyaz çarşafla örtülü bir biçimde, onlarca makineye bağlanmış öylece hareketsiz yatıyordu. Boğazından çıkartmaya çalıştığı, yorgun ve boğuk sesiyle bir kez daha "Savaş..." diye fısıldadı.
"Şşşt! Yorma kendini."
"Bu defa sanırım bu savaşı kaybettim."
"Anne yapma ne olur böyle. Çıkacaksın yine. Hatta seninle yürüyerek çıkacağız bu hastaneden." Yolun sonuna geldiklerinin farkındaydı. Ancak yine de umudunu kaybetmek istemiyordu. Annesine çok düşkündü. Eğer ona bir şey olursa... Olacakları düşünemiyordu. Ruhen ve bedenen karanlıklara çekilmesi kaçınılmaz olabilirdi.
Duyduğu fısıltıyla düşüncelerini bastırmak zorunda kaldı. "Eğer ben... Ben ölürsem, senden son bir şey istiyorum."
"Nedir?"
"Onu sakın bırakma."
"Kimi bırakmayayım anne?"
"Gül... Gül Deren."
Birden bir ses duyuldu. Kulakları sağır eden o bip sesi. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. "Doktor!" diye bağırdı canhıraş bir sesle. Sonrası boşluk... Kocaman bir karanlık...
Gül Deren. Annesinin ağzından duyduğu son iki kelimeydi. Onu neden bırakmamasını istediğini bile soramamıştı. Ne Savaş sormaya yetişebilmişti bu soruyu, ne de İlknur Hanım cevaplamaya...
O an... Her şeyin bittiği, tüm kelimelerin anlamını yitirdiği o an. Ve hemen ardından dudaklardan dökülen o can yakan sözler...
"Hastayı kaybettik, başınız sağ olsun."
Onu kaybetmek tıpkı bir binanın şiddetli bir depremle sarsılışı gibi sarsmıştı heybetli bedenini.
"Gitti." dedi güçlükle. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle dışarıda haber bekleyen herkese. Kapıdan çıktığı an kendini yere bırakması bir oldu. Etrafına toplanan kalabalığa annesinin öldüğünü bu şekilde söyledi, acısını böyle paylaştı onlarla.
Kabullenmesi zordu ancak acı gerçek inkar edilemez bir şekilde ortadaydı. Yaşı ilerlese de her zaman güzelliğiyle ve başarısıyla etrafındakilere parmak ısırtan İlknur Hanım artık yoktu.
Devam Edecek...
__________
5.Bölümde görüşmek üzere...
Hoşça kalın!
Seval.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜLLER VE DUDAKLAR~TAMAMLANDI✔
RomanceTam her şeyin bittiğine kendini inandırmışken, karşısına çıkan bir çift yeşil gözle hayatı kökünden değişecek olan bir adam... Yıllardır ona karşı duyduğu aşkı kalbinde sessizce büyüten, sadece kendi içinde yaşamayı seçen bir genç kız... Ani bir ö...