5.Bölüm

1.2K 200 14
                                    

Keyifli okumalar <3

__________

Günler çok hızlı ve dolu dolu geçiyordu. Dile kolay burada sadece bir hafta daha kalıp sonrasında okuluna devam etmek için Fransa'ya geri dönecekti. Yapmak istediği şeylerin çoğunu yapmaya bol bol vakti olmuş, çok ama çok güzel bir tatil geçirmişti. Acaba kalan son bir haftamı nasıl değerlendirebilirim? diye düşünerek yatağından kalktı.


İlk iş olarak güzel bir duş alıp giyinecekti ki belki bugün ailecek dışarıda kahvaltı edip gezerlerdi. Bunun için önce annesi ve babasıyla konuşmalıydı. Belki de Berra ve Kaan ile birlikte çıkıp bir şeyler yaparlardı. Onları da çok özlemişti, bu bahaneyle çocuklauk arkadaşlarıyla çıkıp biraz hasret gidermek hiç de fena bir fikir gibi görünmüyordu.

Tam üzerini giyinp aşağıya iniyordu ki çalan telefonunun sesiyle irkildi. Hızla toparlanarak komodinimin üzerinde duran telefonunun ekranına baktığında kendisini bilinmeyen bir numaranın aradığını gördü. Normalde böyle numaraları açmamayı tercih etse de bu defa merakına yenik düşerek seri bir hareketle gelen telefonu cevaplamaya karar vermişti.

Telefonu açmasıyla gözlerinden yaşların akması bir olmuştu. Çünkü karşısındaki ses İlknur Hanım'ın dün gece hayatını kaybettiğini söylüyordu. "Olamaz! Biz daha bir hafta önce konuştuk... O bizi böyle bırakıp gidemez." diye feryat figan bağırmaya başladığında annesi ve babası panikle yanına koştu. Genç kız duyduğu haberle birden ağlamaya başlamış, elindeki telefon yere düşerken kendisi de olduğu yerde dizlerinin üzerine çökmüştü. Piraye Hanım da hemen Gül'ün yanına oturarak onu sakinleştirmeye çabalarken diğer bir yandan olanları anlamak için Mahir Bey'i dinliyordu.

Mahir Bey dayanamayarak yerdeki telefonu aldı ve "Alo!" dedi. Karşıdaki ses tanıdıktı. "Ertan birine bir şey mi oldu? Sesin çok kötü geliyor. Gül perişan."

"Maalesef kardeşim, dün gece ablamı kaybettik."

"Ne!... Çok üzüldüm kardeşim, başınız sağ olsun."

"Sağ ol kardeşim sağ ol."

Piraye Hanım soru işaretleriyle yüklü gözlerini kocasına dikmiş ağzından çıkacak cevabı beklemeye koyulmuştu. Dayanamayıp "Ne olmuş Mahir? Ne oldu size böyle birden baba kız? Ne dedi Ertan?" diye sorular sormaya başladı.

"İlknur Hanım... İlknur Hanım'ı kaybetmişiz Piraye."

"Ne, inanamıyorum! Neden peki? İki gün önce Gül ziyaret etmeye gittiğinde gayet iyi olduğunu söylemişti."

"Dün gece birden fenalaşmış sonra da..."

"Cenazesi ne zamanmış?"

"Bugün öğle namazını müteakiben."

Gül, az önce almış olduğu İlknur Hanım'ın ölüm haberiyle yıkılmıştı. Çöktüğü yerden yavaşça kalkarak, sessizce odasına çıkmak üzere merdivenlere doğru ilerledi. Odasına çıkıp cenaze töreni için hazırlanması gerekiyordu.

Odasına girer girmez biraz olsun kendine gelebilmek açısından bir duş almanın iyi olabileceğini düşündü. Odasının içinde bulunan kendisine ait banyonun kapısını açarak narin adımlarla içeriye süzüldü. Duşakabine girip sıcak suyu açtı.

Uzun uzun gözleri kapalı bir vaziyette sırtını fayanslara dayayarak yıkanırken gözlerinin önünde İlknur Hanım'la yaşadıkları güzel anlar düşündükçe Gül gözlerinden akan yaşları tutamayıp serbest bıraktı. Onu iki gün önce ziyaretinin aslında son ziyareti olacağını asla tahmin edemezdi.

Birkaç dakika sonra duşunu almış, saçlarını gül kırmızısı havlusuyla sardıktan sonra aynı renkteki bornozunu da giyip odasına döndü. İçinde günlük kıyafetlerinin bulunduğu gardırobu açarak içinden cenaze için uygun olan düz siyah renkli kotunu, kazağını, içine giyeceği çamaşırlarını da alıp, hem saçlarını kurutmak hem de üzerini giyinmek için tekrar banyoya döndü.

***

Kolundaki şık saate baktığında cenaze saatinin yaklaştığını gördüğünde yanında oturan karısına dönerek "Gül hazırlanmadı mı daha acaba?" diye sıkıntıyla söylendi.

"Ben gidip bir bakayım." diyerek oturduğu yerden seri bir hareketle kalkıp merdivenleri çıkarak Gül'ün odasının önüde durdu.

Baştan aşağı siyah giyinmiş, saçlarını tepesinde bir topuz yaparak tutmuştu. Üzüntüden sararmış yüzü, ağlamaktan şişmiş gözleriyle aynanın karşısına geçmiş öylece tepkisiz duruyordu. Dalgınlığını bozan kapının tıklanma sesini duymasıyla birden yerinde sıçrasa da cenaze saatinin yaklaştığını fark etmişti. "Gel." diye dışarıya doğru seslendiğinde arkasını kimin geldiğini görmek istercesine döndü. Gelenin annesi olduğunu gördüğünde aşağıda dakikalardır kendisini beklediklerini anlamıştı. Annesinin odasına gelişinin başka bir sebebi olamazdı.

"Hazır mısın kızım? Hemen aşağı inmelisin baban söylenmeye başladı."

"Tamam anneciğim hazırım, iniyorum şimdi." diyerek annesinin arkasından odadan çıktı ve birlikte aşağı indiler.

Sadece birkaç dakika içinde bahçede ailecek toplanmış şoförleri Selahattin Bey'in arabayı garajdan çıkarmasını bekliyorlardı. Nihayet araba Mahir Bey'in talimatıyla hazırlanmış şekilde önlerinde durmuş, Deren ailesi yerlerine yerleştikten sonra aile dostları olan İlknur Hanım'a son görevlerini gerçekleştirmek için yola koyulmuşlardı.

***

İki saat kadar sonra herkes cenaze namazının kılınacağı caminin avlusunda toplanmıştı. İlknur Hanım'ın naaşı yeşil örtüyle sarılı tabutun içinde musalla taşına yerleştirilmiş tüm cemaat cenaze namazı için saf tutmuş imamı bekliyorlardı. Tüm sevenleri onu az sonra sonsuzluğuna uğurlamak için oradaydılar ve cenaze namazı kılınır kılınmaz mezarlığa gidip defin işlemini gerçekleştirmek için hazırdılar.

Cenaze töreni boyunca nerdeyse hiç yerinden kıpırdamamış anbean olan biteni izlemişti. Aslında gözleri tek bir siluete takılı kalmıştı. Savaş. En fazla otuz yaşlarında ya da yirmili yaşlarında olacağını tahmin ettiği İlknur Hanım'ın hayatta kalan yegâne varlığı bu genç adamdan bir türlü gözlerini alamamıştı. Annesini kaybettiği için üzgündü. Her ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da bunu kesinlikle başaramıyordu.Yaşlı gözlerini gözlükle kapatıp bir şekilde gizlemeyi başarabilmiş olsa da titreyen dudakları üzgün hâlini ele veriyordu.

Muhtemelen biraz ağlamaktan kızaran gözlerini kamufle etmek için, biraz da ocak ayı olmasına rağmen yakıcı olan güneşten korumak adına siyah bir gözlükle örtmüş ve ellerini karnının hemen altında birleştirmiş öylece duruyordu. Tepeden tırnağa simsiyahtı. Saçları, teni, takım elbisesi her şeyi. Çok yakışıklıydı. Siyah ona çok yakışmıştı.

Siyah pantolonu, siyah kravat takmayıp yakasından iki üç düğmeyi açık bıraktığı gömleği ve üzerine giydiği siyah ceketi, kısacası her şeyiyle muazzam duruyordu. Ceketinin yakasına ise o da oraya gelen diğer insanlar gibi İlknur Hanım'ın küçük, siyah beyaz fotoğrafını iliştirmişti. Paramparça olmuştu. Gül Savaş'ın Savaş'ın yaşadığı tarifsiz acının aynısını yüreğinin en derinlerinde hissetmişti.

Devam Edecek...

__________

6.Bölümde görüşmek üzere...

Hoşça kalın!

Seval.

GÜLLER VE DUDAKLAR~TAMAMLANDI✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin