Kendini tanıyan bir insandım.
Gürültülü yerden hoşlanmaz, pahalı bir hobi bile olsa plaktan müzik dinlemeyi severdim ve kitap okumak gibi hobilerim vardı. Sessiz sakin yaşayan bir gençtim, aslında ruhu yaşlı olan biri olduğumu söyleseler bile ben böyle olmaktan mutluydum. Ha, kendimle ilgili bir nokta daha vardı, ergenlerden hoşlanmıyordum. Hele ismi Jeon Jungkook olan bir ergenden... Kurabiye gördüğümde isim benzetmesi yüzünden devrelerim atıyordu, onun bulunduğu ortamlarda bulunmaktan nefret ederdim ve o çocuk, arka bahçeye açılan kalın cam kapıyı yumrukluyordu.
Dışarıda delice yağmur yağıyordu, ıslanmış saçlarından damlayan yağmur suyu çenesinden aşağıya doğru bir yol çiziyordu. Üzerinde ince bir gömlekten başka bir şey yoktu ve o da vücuduna yapışmıştı. Dişlerinin arasında bir gül tutuyordu, belki niyeti latin danslarından birini yapmak olabilirdi ya da... Ah, bana kendini affettirecekti. "Çok üşüdüm!" Diye bağırdı gülü ağzından düşürmemeye çalışarak, aramızda camdan bir duvar vardı ve yağmurun sesiyle bütünleşince neredeyse hiç duymuyordum onu.
Sigaralardan vazgeçmek benim için zor olmuştu. Tek başıma baş edemediğimi anladığımda sağlık kuruşlarının kapılarında sürünüp aptal insanlarla muhatap olmak zorunda kalmıştım. Muhtemelen hayattaki tek zaafım da buydu. Karanlık Dönem diye adlandırdığım zamanlarımdan kalma bir alışkanlıktı ve ben buna bağımlı olmaktan nefret ediyordum. Kendimi kısıtlanmış gibi hissediyordum ve bırakma sürecince de bir manyağa dönüştüğümü itiraf etmeliydim sanırım.
Beterdi.
Gerçekten.
"Hyung, aç kapıyı!"
Ama bu çocuk nikotinden daha beterdi.
İşaret parmağımla kulağımı gösterdim, o sırada sıcacık evimde olduğum için-- yalan söyledim, ev sıcak falan değildi, Jeon çocuğu yüzünden faturalara yetişmekte güçlük çekiyordum ve haliyle içerisi ancak yaşayabilecek kadar sıcaktı. Kalın bir kazak ve birkaç kat çorabım vardı benim de, onun ısınması içeri girse dahi mümkün olmayacaktı.
"Özür dilerim!" Bağırdı, biraz içim sızlamadı desem yalan olurdu, en azından üzülmüştüm haline. Kilidi yavaşça açıp kapıyı araladım, gülü eline alıp kapıya yöneldi. "Sonunda! Zahmet edebilip kapıyı-"
"Kal orada." Elimi uzatıp gülü kendime çektim ve kapıyı tekrar suratına kapattım. Hasta olduğunda çorbasını yapacak kişi ben olsam da en azından onu hasta eden de ben olduğum için rahat olacaktım. Kendi sorumsuzlukları yüzünden hasta olsaydı zahmet edip onun ateşini bile ölçmezdim. "İyi eğlenceler." Boynumda asılı olan kulaklığı kulağıma takıp mutfağa yürüdüm.
Çorba yapmaya başlasam iyi olurdu.
Bu gülü kurutsa mıydım? Ya da canlı tutmak için ne yapmam gerekirdi acaba?
******
bu kalsın burada şöyle
bölüm biriktiriyorum
yakında döncem
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"