Nam Taehyun (South Club)- Take Me Out
Kendimi kaybedecek kadar içtiğim zamanlar elbette olmuştu. Kafamdan buzlu su dökülse, bardaklarca kahve tüketsem bile kendime gelemeyecek kadar çok içtiğim zamanlar, evet. Ancak ben hiçbir zaman sonraki güne uyandığımda o anda yaptıklarımı unutmamıştım. Belki biraz bulanık olurdu, belki hatırlamak için kendimi zorlamam gerekirdi ama sonrasında mutlaka her şey yerli yerine otururdu.
Unutmak istediğim her şeyi unutabilirdim, bunun sarhoş veya ayık olmakla da alakası yoktu. Unutmuş gibi de davranabilirdim, sorun değildi.
Fakat gözlerimi açtığım anda benden izinsiz bir şekilde oynayan görüntü, ellerimi bağlamıştı. Hiçbir şekilde müdahale edemiyordum, durmasını sağlayamıyordum, üstelik buna şaşırmamıştım. Asla unutamayacağımı biliyordum ama dudaklarım, vücudumun her bir köşesi karıncalanırken ve gece yaptığım hareketlerin, söylediğim her bir kelimenin altında yatan anlamlar tekrar beni bulurken ben bütün bunları unutabilmeyi diliyordum. Unutamayacağımı, hatırlamıyor gibi davranamayacağımı, kendimden saklamamın imkanı olmadığını, asla geçiştiremeyeceğimi ve rol yapmakta berbat olduğumu biliyordum. Bu, kabullenemediğim ne varsa kabullenmek zorunda olduğumu kabullendiğim andı işte. Ne kendimden ne de ondan saklayabilirdim, belki o inanmış gibi yapabilirdi ve böylece gerçekten hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdik ama bütün bu şeyler kafamın içinde ince ince hareket ederken ben kendimle nasıl baş edebileceğimi bilmiyordum. Sorun onun farkında olması değildi, farkına varmış olmamdı. Yediremiyordum, sikeyim, gerçekten... Dudaklarını ve hatta bedenini deli gibi arzuladığımı, vücudunun her bir kıvrımına öpücükler bırakmak istediğimi, parmaklarımı parmaklarının arasından ayırmaktan nefret ettiğimi, soluduğum nefesinin ciğerlerimi sigara dumanından daha fazla yaktığını ve nefes alamazken bile kalbimin çok canlı attığını kabullenemiyordum. Bu gerçeklerden nefret ediyordum. Doğru değildi çünkü, benim doğrum bunlar değildi. Olmamalıydı ama kabullenmiştim çünkü bunlar gerçekti. Kaçamadığım her şeydi. Sonra düşündüm; eğer korkup gitmeseydim, kendimi banyoya atmasaydım ya da bütün o sözde cesaret yüklü ve aptalca şeyleri yaparken, o sözleri sıralarken sarhoş olmasaydım sonunda...
Göz kapaklarım acıyla hareket ederken doğrulup sırtımı yatağın başlığına yasladım. Yüz üstü uzanıyordu ve az önce boynuma sarılı olan kolu oturur pozisyona geçtiğim için karnıma kadar inmişti. Düzenli nefes alışverişleriyle birlikte küçük horultuları kulaklarımı doldururken yutkunmayı denedim ama dilim, damağım, boğazım kupkuruydu. Oluşturulan, bozulan, yıkılan bütün düzenlerin döngülerinden nefret ettim, yerli yerine oturan her şeyden, dışarıda kalan en ufak parçalardan dahi nefret ettim, çok nefret ettim. Dilimin ucuna varmasa bile zihnimde bir türlü susmak bilmeyen seslerin cümlelerinden nefret ettim.
Bir de anılar vardı. İlk karşılaşma, ilk sarılma.
Nefret sözcükleri, imalar, kızgınlıklar, endişeler... Aşkı, korkusu, korkularım, her şey birbirine girdi.
Komik. Dünya sanki çok küçülmüş gibiydi benim için, sanki sadece ben ve o vardık, sanki başka hiçbir şey yaşanmıyordu, başka hiç kimse yoktu, hiçbir şey.
Korkunçtu; iç dünyam, dış dünyayla olan iletişimimi kesmişti ya da ben artık neyin ne olduğunu ayırt edemiyordum. Ya da tek bir dünya vardı ve başka hiçbir şey yoktu. Her neyse, ben çok yorulmuştum. Geçici bir çözüm önerim, herhangi bir kaçış yolum yoktu. Tamamen kurtulmam imkansızdı, ben buna saplanmıştım.
Neden gitmesine sebep olmuştum ki? Her şey o olaydan sonra bu hale gelmişti, neden o gün bana aşkını açıklamaya-- bilmemiş gibi davranmak istedim, onun nasıl hissedeceğini/hissettiğini önemsemedim, ona iğrenç şeyler söyledim, dün gece de yaktım canını, ben karanlıktan korktuğuna inanmadım, ben hiç merak etmedim onu ve şimdi sadece onunla ilgili düşünebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"