Manga- Işıkları Söndürseler Bile
Buna inanamadım.
Neden bunu yaptığıyla alakalı mantıklı bir açıklama bulmaya çalışıyordum ama yoktu. Aralarında ne geçmişti de konu bana gelmişti ve Jungkook böyle bir şeyi söylemek zorunda kalmıştı, bilmiyordum fakat gerçekten de büyük bir yanlıştı. Ki söylemek zorunda kaldığını varsayıyordum, diğer türlüsünün olmayacağını umuyordum. Durduk yere ortaya böyle bir şeyi atacak değildi herhalde.
Bana söylediklerini hatırladım.
Aradan çekilmek istemişti, tabii biz ikimizin de beklemediği bir noktaya ulaşmıştık, çok fazla şey yaşamıştık. Hiçbir şey olmasa bile halihazırda bekleyen en ufak meseleler tonlarca yük gibi binmişti zihnimize ve bazı detaylar bununla birlikte görünmez olmuştu, araya kaynayan çok fazla şey vardı ya da ertelenen.
Yugyeom meselesi önemliydi, Yugyeom zaten önemli biriydi. Jungkook'un ona ne kadar değer verdiğini biliyordum, daha önce söylediklerinin yalnızca o an için öylesine söylendiğini düşünmüyordum. Yugyeom üzülmesini istediğim bir insan değildi ama bu şekilde ipi ayağımıza dolamaya da gerek yoktu. Zaten bu, yalnızca Yuggie'yi üzmezdi. Artık vakti gelmişse eğer konuşmalıydık. Bu şekilde kaçmaya çalışmak herhangi bir fayda sağlayacak değildi. Hem Yugyeom'un da Jungkook'un mutlu olmasını isteyeceğinden emindim.
Salak çocuk, neden gerçeği söylemedi?
Tamam, bu çok ani gelişmiş olabilirdi ama öte yandan o anda bir sevgilim olduğundan bahsetmesine gerek var mıydı gerçekten de? Önce oturup bu konuyu konuşmamız gerekirdi, çenesini kapasa olmaz mıydı?
Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim ve keyifsizce nefesimi bıraktım. İş yerinde sataşabileceğim kimse de kalmamıştı, birkaç aşçı vardı ve yemeklerle ilgileniyorlardı ki içerisi eskisi kadar kalabalık olmasa da yeterli derecede müşterimiz vardı. Bir de Mook, evet. Neredeyse onu boğacak olmama rağmen benimle birlikte gelmişti restorana, bu da geri zekalıydı işte. Jungkook sağ olsun, o kadar emmişti ki ruhumu artık diğerleriyle uğraşacak halim falan kalmamıştı, bu yüzden çok da zorlamadım.
Sigara içmek için arka tarafa çıktığımda derste olma ihtimali nedeniyle ona müsait olduğunda beni aramasıyla ilgili bir mesaj yolladım, telefonu cebime yerleştirip kasalardan birinin üzerine oturdum. Gergin hissediyordum kendimi. Hem de bir süredir olmadığım kadar gergin hissediyordum, sürekli olarak sigara yakma istediğim de cabasıydı.
Gerçi, ben hep gergindim.
Artık problemli bir insan olduğuma karar vermiştim. Tabii bunda çevresel faktörlerin etkisinin olmadığını söylersem kendime haksızlık etmiş olurdum, tamamen genetik bir mesele değildi yani.
Telefonum çalmaya başladığında henüz bitmemiş olan sigarayı yere atıp ayakkabımla üzerine bastım, sanki beni görebilecekmiş gibi... Tanrım, gerçekten de kafayı yemiştim.
"Ben cidden böyle olsun istemedim," dedi telefonu açtığımda. "Bak, sen bağırmaya başlamadan önce büyük bir hata yaptığımın farkında olduğumu söylemek istiyorum... Tamam, şimdilik bu kadar. Küfretmeye başlayabilirsin."
İç çekip arkamdaki duvara sırtımı yasladım.
"En azından farkındasın?"
"Evet, dünyadaki bütün salakları sollayacağımın farkındayım. Kimse benim seviyeme ulaşamaz, imkansız, yok öyle bir hayat. Bitiş çizgisi benim için var edilmiş, ulaşamazlar oraya, varana kadar yitiriler kendilerini. O kadar yani, sağ çıkabilecek bir ben varım. Türümün tek örneğiyim? Aynen öyle. Demek istediğim, farkındalığımın da farkındayım ama işte keşke farkındalığım olmasaymış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fiksi Penggemar"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"