Camila Cabello- Never Be The Same
Titiz davrandığım birçok konu vardı. Mesela evimde beslediğim Jeon çocuğu mutfağımda yemek yapma cüretinde bulunamazdı, plaklarımın ve plakçalarımın yakınından bile geçemezdi, yüksek sesle müzik dinleyemez, televizyon izleyemezdi. Islak ellerle etrafa su saçılarak gezilmesinden, parkelere çıplak ayaklarla basılmasından, eşyaların yerinin değiştirilmesinden nefret ederdim. Babam hep anneme benzediğimi söyler, Namjoon ise bir kaçıktan ibaret olduğumu. Ama nasıl adalandırılırsa adlandırılsın ben böyleydim ve biri dokunmadığı sürece gayet uysal davranabiliyordum. Tabii genelde dokunurlardı, o ayrı. Gerçekten de çok fazla nokta vardı, tamamını saymaya kalkışmak gibi bir niteyim yoktu, ki zaten içinde bulunduğum anda ilk önceliğim ve ultra hassas olduğum konu Kim Taehyung'un evden gitmesi gerektiğiydi. Tam olarak arkasına bile bakmadan koşarak kaçmalıydı, canını seviyorsa yani. Çünkü ben kesinlikle onu yüksek ateşte kızartmaya ya da doğramaya gerek duymadan çıplak ellerimle boğarak öldürmek üzereydim.
"Hyung, sakin ol." Jungkook kollarımdan tutup beni çektiğinde ona tepki veremedim, gözlerimi Taehyung'un salakça gülümseyen yüzünde gezdirirken bedenim kaskatı kesilmişti sinirden. O an Namjoon'un da hep söylediği gibi, kaçık olduğum konusuna hak vermem gerektiğini fark ettim. Böylece bir deliyi katil olduğu için kimse suçlayamazdı.
"Yapma ama, Gi. Alt tarafı bir yatak ve fazladan buzdolabı." Taehyung kendini koltuğa atarken adamlar eşyaları üst kattaki misafir odasına taşımaya başlamışlardı. Bir: içeriye girmelerine izin verdiğimi zannetmiyordum, iki-
"Jungkook, yerlere ayakkabılarıyla basıyorlar."
Sesim sinirden ağlamakla gülmek arasında gidip gelirken ellerimi hala beni tutmakta olan Jungkook'un bileklerine götürdüm ve sıktım. "Tanrım, katil olmama son bir basamak," diye mırıldandım gözlerim merdivendeki adamlardayken. Üst katta geniş bir teras ve iki oda vardı, birini depo olarak kullanıyorduk, içeriye ıvır zıvırları yığmıştık ve diğeri de ara sıra ziyarete gelen Namjoon'un kaldığı küçük bir odaydı. Onun dışında pek misafirimiz olmazdı... Kim Taehyung orayı kendi odası olarak ilan etmişti!
"Oysa bana sadece bir süre kalacağını söylemişti!" diye bağırdım Jungkook'a, direkt olarak Taehyung'a konuşmamıştım çünkü çok pis küfür ederdim. Kısa bir süre.
"Hyung, hevesi kaçınca gider. Ki zaten sen o merdivenleri çıkmakla hiç uğraşmazsın, onun da evde durduğu yok. Bence sorun de-"
"Umrumda değil! Bu çocuğun bunu yapmaya izni yok!" Ben sinirle onu kestiğimde Jungkook sıçrayarak ani bir şekilde Taehyung'a dönmüştü. "Kim Taehyung!" diye bağırdı kaşlarını çatarak. "Derhal buna bir son veriyorsun!" diye devam ettiğinde Taehyung kocaman bir kahkaha patlattı. Ensem. Ensem feci yanıyordu. Kimse beni ciddiye almıyordu?
"Ya size iş çıkarmadan hallediyorum işte. Fena mı, sağlam ikinci el mobilya bulmuşum şurada. Hem artık buzdolabını da karıştırmayacağım, Min Yoongi." Gözlerini Jungkook'a çevirdi sonra. "Yemek kuponlarımla birlikte cüzdanımın yarısını bunlara feda ettim, bunun hatrına buzdolabımın içini sen doldurursun, değil mi?"
"Seni--"
"Bunu benim yapmama izin ver."
Jungkook öne doğru atıldığında onu engelledim.
"Seni tam burada çok feci bir şekilde öldüreceğim Kim Taehyung ve leşinle--Kook! Bırak beni! Seni mahvederim çocuk, bırak beni!"
*
Jungkook'un beni belimden yakalayıp arka bahçeye çıkarmasının, yani benim neredeyse katil olacak olmamın üzerinden muhtemelen on beş dakika falan geçmişti; Jungkook hala beni tutuyordu ve ben kesinlikle parmaklıkların ardına geçmeye sonuna kadar hazırdım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfic"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"