29| ateşi söndürme ki kalbin yaşasın

12.1K 1K 2.6K
                                    


Yorumlarınız için çok çok teşekkür ederim, en kısa zamanda ilgileneceğim. Çok güzelsiniz.

Harry Styles- Sign of the Times

Göğsüne sokulduğum çocuğun kalp atışlarını dinleyerek uyumak üzere olduğum o gecede, öncesinde bunun beni rahatsız edeceğini ima ettiğini hatırladım. Bu kabulleniş bir gelişme olabilir miydi benim için, bilmiyordum ama kabullenişin devamında gelişen her şey beni daha fazla şeyi kabullenmeye itiyordu. Aramız nasıl olursa olsun bir şekilde yine sarmaş dolaş bir vaziyette uyumak bizim asla bozulmaması gereken klişe düzenimizdi. Bir sürü aptal rutinlerimiz ve klişelerimiz vardı, evet ve onun zannettiğinin aksine-- hatta benim zannettiğimin aksine, asla rahatsız edici değildi. Sinir bozucu olduğu noktalar elbette vardı, kendiliğinden gelişen bir şeydi bu ve biz buna bağlanmıştık (iradem dışında gelişen her şey benim için sinir bozucuydu ve...bağlanmak?) ama şimdi onu ve biz düşüncesini sevdiğimi biliyordum, işte bu sevme muhabbetine alışmam gerekiyordu. Bunu kendime itiraf ettikten sonra aslında o kadar da değişmediğimin farkına da varmıştım, bu da onu zaten sevdiğimin bir kanıtı mı oluyordu? Bunların bilincinde olmak, sürekli olarak kendi içimde onu sevdiğimi söyleyip durmam, beni gerçekten de yoruyordu. Konuştuğumuz, yaptığımız her şey, bütün olanlar tekrar ve tekrar gözlerimin önünden geçerken bütün o hareketlerin, sözlerin önündeki perdeleri indirdiğimde karşıma çıkan ve hemen ardından yüzüme sert bir tokat atan her bir detay gerçekten sıyırmaya başladığımı hissettiriyordu.

Sabah ise... Gözlerimi açmama neden olan şey, yanımda uyuyan çocuğun vücuduma sarılı kollarını benden çekerek yataktan kalkmış olmasıydı. Hiçbir şey söylemeden gözlerimi sıkıca yumdum ve yüzümü yastığa gömüp battaniyenin altında iyice küçüldüm. Kapalı gözlerim adeta sızlıyordu ve biraz daha uyumak istiyordum, bu yüzden ne yaptığına dönüp bakmadım. Belki bana güzel bir kahvaltı hazırlardı? Bana en son ne zaman kahvaltı hazırlamıştı? Sonra bu düşünceden vazgeçtim.

Yatağa geri girip uyumamı sağlayabilirdi...

Bana kızgın değildi belki ama kırgındı. Onu zaten hep kırdığımı biliyordum ama o gece yolda söylediklerim artık bardağın taşmasına neden olabilecek kadar fazlaydı. Onu seviyordum güya fakat-

Siktir. Gözlerimi açtım. Bu gerçekti, değil mi? Yani ben cidden sevimsiz, sakar, aptal Jeon çocuğunu romantik anlamda seviyordum? Beni sevdiğini söylediğinde içimden ona karşılık veriyordum, onu öpmek istiyordum, ona dokunmak istiyordum, aşkına sahip olduğum için şanslı-- siktir, siktir, siktir! Ben bu gerzeği çok fena seviyordum! Ne zaman olmuştu bu? Nasıl olmuştu? Tanrım... Gece uyumadan önce, sabah uyandığımda yeniden ve yeniden bunun farkına varmakla nasıl devam edebilecektim ben yaşamıma? Hayır, ben ne anlardım ki? Kendi cinsim, Jeon Jungkook, daima geri planda tuttuğum cinsel isteklerimi tetiklemişti ve ben henüz bunun şokunu atlatamamışken bir de duygusal olarak yoğun bir şekilde o çocuğu istediğimi-

"Bu ağlama sesleri senden mi geliyor? Hyung, yastıkla dövüşüyorsun kaç dakikadır ve lütfen bana yastığa yenildiğin için ağlamaya başladığını söyleme..."

Üzerimdeki battaniyeyi çektiğinde hareketsizce bekledim.

"İyi misin?" Yatak hafifçe sallandı.

Yaklaşma bana, pis tavşan!

"Beni rahat bırak!" diye tıslayıp battaniyeyi yeniden üzerime örtmeye çalıştım, belki battaniyenin altında kendime onun olmadığı yeni bir yaşam alanı oluşturabilirdim ya da kendimi boğarak öldürebilirdim ama bana izin vermedi ve omuzlarımdan tutarak beni resmen dizlerinin dibine çekerek sırt üstü uzanmamı sağladı.

Worse Than Nicotine ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin