Nam Taehyun (South Club) - Hug Me
Kendimle bir türlü baş edemediğim içindi belki de etrafımdaki her şeyin olması gerektiği gibi ilerlemesi meselesine bu kadar dikkat kesilmem. Yağmurun ne zaman yağacağını hava durumundan öğrenebilirdin, yemeğin tuzunu ayarlayabilirdin, iş görüşmene vaktinde gidebilirdin, aşırıya kaçtığında hızını düşürebilirdin, trafiğin olmadığı kestirmeleri tercih edebilirdin, dış dünyada mutlaka bir şeylerin çözümü bulunuyordu bence yüzeysel olarak baktığımız zaman, istisnalar kaideyi bozmadı sonuçta; bir şekilde kendini hazırlayabilirdin, yardım alırdın veya krizi atlatamasan bile zamanla düzelirdi, ardında bırakamasan da alışırdın belki. Bilemiyorum, yeni şeyler gelirdi işte. Sonuna kadar kaçardın, görmezden gelirdin, ertelerdin veya kahrolurdun ama yarınlar hep geliyordu ve ne kadar inkar edilirse edilsin, dünde kalanlar eskiyordu. Yani yaşayabilmek için üretilen birçok mekanizma vardı. Fakat dışarıdaki her şeyi bir kenara bırakıp yalnızca kendime döndüğümde her şey çok farklıydı. Herkes için geçerli olan şeylerden miydi asla bilemem, hiçbir zaman başka bir insan olmayacaktım sonuçta, ama ben kendi içimdeki trafikten kaçamıyordum, yemekler her zaman tuzlu oluyordu, yanımda şemsiye taşısam da ıslanıyordum, sürekli duvara tosluyordum ve asla yetişemiyordum. İstisnalar kaideyi bozuyordu, kaçamıyordum, erteleyemiyordum, atlatamıyordum, eskimiyordu ve kimse bana benim için yardım edemezdi benden başka. Ben ise... böyleydim işte. Büyüyordum, zaman bana yaramıyordu artık, elimi atabileceğim hiçbir şey yoktu, gelen yeni şeyler biraz daha ben olmamı sağlıyordu. Düşüncelerimi kontrol altına alamıyordum, bu karar vermek gibi bir şey değildi ya da fikir yürütmek gibi. Çünkü tamamen kafa yapısıyla, mantıkla ya da beyinle -artık buna her ne denilmesi gerekiyorsa- alakalı değildi yalnızca, düşüncelerin hissettiklerine göre şekillenebilirdi ama bir türlü hissettiklerin düşündüklerin gibi olamıyordu ve düşüncelerimi zaten kontrol etmek konusunda sıkıntılar yaşayan biri olarak bir de devreye lanet olası insani duygular girince her şey daha da katlanılmaz oluyordu benim için. Yani içinde bulunduğum anda hiçbir şey hakkında en ufak bir fikir bile yürütemiyordum ve verdiğim bütün kararların içi boştu, ciddi anlamda kafam yanıyordu.
Çünkü beline kolumu sardığım çocuğun varlığını bilmek ağırlaşmış nefes alışverişlerimi kontrol altına almıştı, hafiflemiştim, çünkü onu öylece yerde yatarken gördüğümde sol tarafımda işler ters gitmişti, onun için endişelenmiştim, çünkü onun gözlerinin her zamanki gibi kocaman açıldığını görmek istiyordum, çünkü onsuz uyumak benim için de zordu, çünkü biliyordum o olmadan evde eksik hissedecektim, biliyordum gitmesini istemediğimi, çünkü ondan nefret etmiyordum ama onu sevme düşüncesi beni deli ediyordu.
Çünkü--
Bilmiyordum.
"Teşekkür ederiz."
Kolum Jungkook'un belinde dururken Jimin'e döndüm. Hemen diğer yanımda Taehyung vardı ve Jimin de bizimle vedalaşmak için arabadan inmişti, Jungkook'un daha önce bahsettiği gibi sessiz veya öfke problemleri olan biri gibi görünmüyordu, gayet kibar ve düşünceli gelmişti bana. İnsancıl. Yani en azından açık vermemişti. Gerçi Jungkook'a pek de güvenmiyordum, belki de sırf Taehyung uslu dursun diye sallamıştı, her ne ise belli ki işe yarıyordu çünkü Taehyung kesinlikle uysal bir kedi gibi davranıyordu Park Jimin etraftayken.
"Önemli değil."
"Bir özrü-"
"İyi geceler."
O arabaya ilerken Taehyung yutmak zorunda kaldığı sözleri yüzünden suratını astı. "Bu çocuk..." Solistin hala arabaya binmediğini fark ettiğinde boğazını temizleyerek onun gözden kaybolmasını beklemişti. Hayır yani, bal gibi de korkuyordu işte. Neden üzerine bu kadar yükleniyordu ki? Uslu dursa kimseye zarar gelmeyecekti. Kaşınıyordu resmen. "Sinir şey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"