Christina Aguilera- Save Me From Myself
Korkunun insanı her zaman boyun eğmek zorunda bıraktığını okumuştum bir kitapta.
Zaten duygular ne denli kuvvetliyse aklın o kadar geri plana atıldığını savunurdum hep. İkisi çoğu zaman dengede tutulamıyordu. Korku, nefret, öfke gibi duygular fikrimce diğer duygulardan daha tehlikeliydi. Daha kuvvetliydi, muhtemelen sağlıksız olduklarını düşünmemden kaynaklıydı. İnsanın içini sinsi sinsi kemirirdi. Aslında öfkeli olmakla ya da birilerinden nefret etmekle o kadar büyük problemler yaşamamıştım. Kabullendiğim şeylerdi bunlar ama insanlar için korkularla yüzleşmek ne kadar zor ise korktuğunu söylemek de o kadar zordu. En azından kendi hayatımda gözlemlediklerimden yola çıkacak olursam aynen bu şekilde düşünüyordum.
Öfke, nefret, kin belki bir yerden sonra insanı hırslandırabilirdi, belki bir şekilde daha güçlü bir hale getirebilirdi ama korkak olan birinin hiçbir şekilde sağlam adımlar atabileceğini, hatta ayakları üzerinde durabileceğini bile zannetmiyordum.
İşte Jeon Jungkook böyleydi.
Korkularına yenik düşmüştü. Aklı ile duyguları arasında dengede olan hiçbir şey yoktu. Duyguların en tehlikelisi üzerinde büyük bir hakimiyet kurmuştu, kaybetme korkusu ile savaştığını zannederken daha fazla şey kaybediyordu ve inatla, ısrar ederek korkularıyla kendini cezalandırmaya çalışıyordu şimdi. Ne kadar karışık, ne kadar zor bir durumda olduğunu biliyordum, onu anlamaya çalıştıkça ve onu anladıkça canımın daha da yandığını söylemiştim ve kim bilir daha ne kadar korku barındırdığını bilmediğim çocuğun güçsüz bedeni kollarımın arasında kaskatı olmuş bir vaziyette dururken yapabileceğim bir şeylerin olması için ilk kez böylesine yalvardım.
Koyunları saymayı bitirememiş, derin bir sessizliğe gömülmüştü. Eğer yapmak istediği bu ise onu engelleyemezdim ama kendini bununla sınaması da sessiz kalabileceğim bir şey değildi. Kolları yavaş yavaş gevşediğinde açıkta kalan çıplak sırtını iyice örtmüş ve çoktan göğsünden sıyrıldığım çocuğu kendi göğsüme çekerek dudaklarımı saçlarının arasına bastırmıştım. Bir kedi mırıltısı gibi bir ses çıkardığında biraz olsun rahatladığını bilmek hafifçe gülümsememe neden olmuştu. Bizimle ilgili sevdiğim çok fazla şey vardı. Her ne kadar binlerce sorunumuz olsa da ne olursa olsun şu yatağa girdiğimizde sanki hiçbir şey yokmuş gibi birbirimize sığınmamız sahip olduğumuz çok güzel bir detaydı. İşte, diye düşündüm. Bizim ayrılmamız imkansız. Biz birbirimizden uzak kalamazdık. Biz, kurulan cümleler ne olursa olsun, içeriğini unutup işte tam da burada cümle kurmadan konuşabiliyorduk.
"Işığı," diye mırıldandım. "Işığı açmamı istemiyorsun madem, o zaman sana bir hikaye anlatacağım."
Dudakları boynumda duruyordu, nefesi orayı hem ısıtıp hem de nemlendirirken nefes almaya çalıştım. Ah, benim aptal küçük çocuğum. Ona kızamıyordum bile. Ona kızamıyordum çünkü hep aptaldı.
"Oyun ninniden yana olurdu belki ama..."
"Şu anda söylediklerin zaten ninni gibi geliyor," diye fısıldadı boğuk bir sesle. "Sen bana bağırdığında bile sanki benim için şarkı söylüyormuşsun gibi hissediyorum. Sen bana öfkeli davranırken bile şefkat gösteriyorsun, Min Yoongi." Konuşurken dudakları tenimin üzerinde usulca hareket ediyor, titrek ve korkak sesi kulaklarıma şömine ateşinin çıtırtıları gibi naif bir biçimde ulaşıyordu.
"Bunu-"
"Bir varmış, bir yokmuş," diye kestim onu bacağımı da onun üzerine atarken. Bunu hak etmediğinden bahsedip sinirlerimi bozmasına izin vermeyecektim. "Sinir bozucu bir adam varmış. İnsanlar onun ne kadar büyük bir göt deliği olduğunu söyler dururmuş."
"Hiç de bile," diye kıkırdadı hafifçe. "Dünyanın en güzel insanı o."
"Sus, bu benim masalım. Ben ne diyorsam öyle. Neyse. Bir gün çok yakın bir arkadaşının erkek kardeşi ile karşılaşmışlar."
"Yeniden."
"Evet, yeniden. Küçükken bu göt deliği, o çocuğun yaşadığı yerden ayrılmak zorunda kalmış. O çocuğu çok severmiş ama çocuk ona veda etmesine izin vermemiş."
"Çocuk vedalardan hoşlanmazmış."
"O yüzden ileride o adamı terk ediyor zaten.." diye söylendiğimde sesini çıkarmadı. Boğazımı temizledim. Onu rahatlatmak istiyordum ben, şimdi neden bundan bahsetmek zorundaydım ki? Hala titriyor, küçük küçük iç çekiyordu. Eğer ben yanında olmasaydım kim bilir bu karanlıkta ne hale gelecekti. "Tamam, her neyse. Bu çocuk, göt deliğinin evine taşınmış ve hayatı ona zehir etmiş. Diş macununu ortasından sıkıyor, evi kirletiyor, anahtarı olmasına rağmen sürekli onu işinden alıkoyup kapıyı açmasını sağlıyormuş. Ona sinir bozucu şakalar yapıyor, onunla hep alay ediyormuş."
Sesini çıkarmadı.
"Bi' saçımı çekmediğin kalmış, Jungkook," diye homurdandığımda neredeyse duyulmayacak bir şekilde güldü ama bir şey söylememişti. Hareket de etmiyordu. Dudaklarımı ıslatmadan önce yavaşça yutkundum. "Bütün bunlara rağmen o çocuk, o göt deliğini çok seviyormuş. Hiç kimsenin sevemeyeceği kadar çok hem de. O adamı birilerinin sevebilmesine imkan yokmuş ama o çocuk kıymetli yıldızlarından bile daha çok sevmiş o adamı..."
"Çünkü o adam, yıldızlardan bile daha parlakmış."
Dudaklarıma konan gülümsemeye engel olamadım. Belki görse, dudaklarımın kenarlarının nasıl da kenara kıvrıldığını görse dayanamaz öperdi beni, belki o zaman unutturabilirdim ona korkularını ama bu, gerçek olamayacak kadar güzeldi.
"Ve o adamın," diye fısıldadım. Gözlerim dolmuştu, çenem titriyordu. "O adam-"
"Biliyorum," diye mırıldandı. "Ama o adamın bilmediği bir şey var..." Ellerinin üzerimdeki bluzu çekiştirdiğini hissettim. Mümkünmüş gibi biraz daha sokulmuştu koca bedeni benim küçük bedenime.
"Biliyorum," dedim ben de. "Seni seviyorum," diye ekledim sonra. Gözyaşlarım saçlarının arasına düşüp orada kaybolmuştu. "Masalın sonunu birlikte yazacağız."
"Bu, hiç de cezaymış gibi hissettirmiyor."
"Yarın olduğunda göreceksin," dedim. "Karanlığın olmama neden olduğun için seni asla affetmeyeceğim."
"Min Yoongi," dedi yavaşça, çok yavaşça. "İmkansız. Bütün ışıkları söndürsem de parlamaman imkansız."
Yutkundum. "Korkmuyor musun? Abajuru-"
"Korkuyorum," dedi. "Ama karanlıktan değil. Sen varken değil."
"Uyuyabilecek misin?"
"Min Yoongi," dedi tekrar. Sorumu es geçmişti. "Bir daha merhamet gösterme bana."
Boğazım yandı.
"Göstermeyeceğim."
"Söz verecek misin?"
Nefes alamadım.
"Hayır."
Bir süre sessizce kalp atışlarımı dinledikten sonra gözyaşlarının boynumu ıslattığını hissettim.
"Söz ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfictie"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"