Got7- If You Do
Bir kabus gördüm uykumda.
Güya Jungkook bana aşıkmış, Yugyeom da benden hoşlanıyormuş ve ben onu göğsümde uyutmuşum. Bunlar imkansızdı, o ikisi beni sinir etmekten başka hiçbir şey yapmazdı ve ben de onlara bok gibi davranırdım. Jungkook'u göğsümde uyutmamın, ona berbat sesimle Taehyung'dan duyduğum şarkıyı söylememin imkanı yoktu. Ben böyle biri değildim, kusana kadar içtiğim günlerde dahi tek bir kelime mırıldanmazdım. Annem hariç kimseye sarılmazdım, birileri rahatlasın diye onları göğsüme çekmez, saçlarını okşamazdım.
Yüzümü yıkarken aynada gördüğüm kendimle birlikte her şey aydınlandı.
Bu bir kabus değildi, bu gerçekti, bu hayatımda yaşadığım en gerçek ve en yıkıcı olaydı. Gözlerimin altındaki morluklar, göz küremdeki kılcal damarlar, boş bakışlar... Dağılmış gibi görünüyordum. Sadece düşüncelerim beni bu hale getirmişti, Jungkook bana aşık olmak dışında bir şey yapmamıştı ama zihnim öyle işliyordu ki, kendi kendimi mahvetmiştim.
Muhtemelen hiçbir şeyden haberi yoktu, yine bana kahvaltı hazırlamıştı, yine okula gitmeden önce yanağımı öpecekti ve her şey normalmiş gibi davranmaya devam edecektik.
Asla yapmadığım şeylerden birini yaparak onun cilt bakım ürünlerine göz gezdirdim. Bugün beni öpemeyecekti. Saçlarımı Jungkook'un bu işler için kullandığı saç bantlarından biriyle alnımdan çektim. En uzun süre bekletmem gereken maskeyi yüzüme sürdüm, şimdi daha iyiydi. En azından bu defa beni öpemeyecekti.
"Güna--" Mutfağa girdiğimde gülümseyerek bana döndü ama hemen sonra susmak zorunda kaldı. "Ne yaptın?"
"Maske." Omuz silktim. "Ne? Kendime bakamaz mıyım?"
Bu yemek yememi zorlaştıracaktı, hatta muhtemelen aldığım tek tat mentol ve bu maskenin aroması falan olacaktı ama öpülmeye katlanabileceğimi sanmıyordum.
"Bakabilirsin tabii... Ama-"
"Okula geç kalacaksın." Tersçe cevapladıktan sonra sandalyeye oturdum, canım da pek bir şey yemek istemiyordu ama onun bana bir şeyler yedirme ihtimalini göze alamazdım. Hepsini yemeliydim.
"Taehyung erken çıktı," dedi ben konuşmayınca. Muhtemelen sessizliği doldurmaya çalışıyordu. "Bugün okuldan erken çıkacağım ben de."
Başımı salladım, yemeğin tadı kimyasal gibiydi, sanki uranyum falan yiyormuşum gibiydi. Gerçi daha önce uranyum yememiştim ama konumuz da bu değildi. Konumuz onun bana dik dik bakması, baştan aşağı beni inceliyor olması ve bana aşık olmasıydı.
Bana aşık.
Birinin bana aşık olması pek de alışkın olduğum bir olay değildi. İnkar etmiyordum, sevilecek birisi değildim ve bu aptal çocuk beni nasıl sevebilmişti? Hak etmiyordum bile.
"Akşam Phoenix'e gelecek misin? Yuna noona ile aranda ne oldu bilmiyorum ama--"
"Gelmeyeceğim."
Şu an istediğim en son şey Yugyeom ve Jungkook'la aynı ortamda bulunmaktı. Gerginliği, hüznü, stresi şu an hayal edebiliyordum. Korkunç olurdu, muhtemelen delirir ve her zaman o ikisinin yaptığı gibi bateristin bagetlerini alıp onları döverdim. Ya da davulları başlarına geçirebilirdim de. Bu mümkündü.
"Geç kalacağım." Sandalyenin arkasına astığı sırt çantasını çıkardı ve ayağa kalktı. Bir sonraki hamlesi beni öpmekti ama bunu yapamayacaktı. Yüzümde maske vardı. Kendimi garantiye almıştım. "Gece görüşürüz, hyung." Refleksle bana doğru eğildi ama duraksadı. Maske, maske, maske.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"