31.5| tehlikeli

9.5K 869 653
                                    

Three Days Grace- The Real You

"Vay canına, güçlü adam, biraz sakin olmalısın. Biliyorsun, söylemen yeterliydi seni takip etmem için. Sonuçta--" Bileğini tutan parmaklar kuvvetini artırdığında Taehyung'un sözleri yüzüne yerleşen acı dolu ifade ile eş zamanlı olarak kesilmişti. Fakat bu yalnızca birkaç saniyelik bir molaydı, sonrasında o ifade kaybolmuştu ve dili dudaklarını ıslatırken kendini hızlıca toparlamıştı zihni. En azından yeterli derecede. O an için. "Nereye gidiyoruz? Hey, beni nereye götürüyorsun? Bak, eğer sarhoşsan bu işi unut. Çünkü bilirsin, sarhoşken orgaz-"

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Jimin durduğunda diğeri de aynı şekilde adımlarına son vermek zorunda kalmıştı. Şimdi ayakkabılarının uçları karşılıklı olarak birbirine bakarken gözleri de aynı hizada duruyordu, yüzleri arasında fazla olduğu söylenilebilecek bir mesafe yoktu belki ama içlerinden birinin gözleri sanki çok uzak mesafelerden seyrediyormuş gibiydi diğerinin gözlerini.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye tekrarladı Jimin. Gece bir hayli hararetliydi. Dudakları kurumuştu, saçları rüzgarın kontrolünde hareket ediyordu ve teni buz gibiydi.

"Hoş vakit geçiriyorum." Diğeri umursamazca omuz silkti. "Kendimi eğlendiriyorum. Kendimi seviyorum." Güldü. Sanki gerçekten de umursamazmış gibi.

Kim Taehyung'un aklındaki cümlelerle dudaklarından dökülenlerin birbirine uygunluğu tartışılırdı.

Çoğu zaman.

"Ne, yapmaya, çalışıyorsun?" Diğeri sabırla tekrarladı, kadifemsi sesi karşısındaki genç adamın kulaklarına uğultu şeklinde ulaşmıştı.

"Bilmem, sana sormalı? Sen...ne yapıyorsun? Ah, ya da dur.. Ne yapmamı sağlıyorsun? Ne yapmamı isterdin?"

"Hiçbir şey," dedi tekdüze. Çok net bir şekilde anlaşılması gerektiğini düşünüyordu. "Sorun da bu zaten. Bir şeyler yapıyor olman." Taehyung'un bileğine sarılı parmaklarını gevşetti, sanki onu bırakması gerektiğini unutmuş gibiydi ve zaten Taehyung da bununla ilgili herhangi bir şey yapmamıştı. Sanki ondan bırakmasını istemesi gerektiğini unutmuş gibiydi.

"Senin sahnende şarkı söylemiş olmamdan bahsediyorsan eğer, bu, senin yaptığının yanında hiçbir şey zaten. İnan bana, Jimin."

"Ne yapmışım ben?" Jimin'in kaşları yukarıya doğru hareket etti, dudakları alayla kıvrılmak adına titremişti ancak Taehyung'un ciddi yüz ifadesi tanımsız bir şekilde bunu yapmasını engellemişti. "Sana söyledim," dedi sonra daha durgun bir sesle. "Sana söyledim, seninle aramızda-"

"Bundan mı bahsettiğimi zannettin?" Bu kez kaşlarını kaldıran diğeriydi ve pembe saçlı solistin aksine, dudaklarının kenarları yukarıya doğru kıvrılmıştı. Ancak alay ifadesini barındırmıyordu bu hareket. Yakınından bile geçmiyordu hem de.

Jimin onun bileğini bıraktı.

Derince çektiği hava ciğerlerini doldurduğunda gözleri de kısılmıştı. "Bana hesap mı soruyorsun?" Neyi kastettiğini anlaması uzun sürmemişti. Onun bildiğini bilmiyordu. Orada mıydı? Görmüş müydü? Aklındakileri es geçti, en mantıklı olan soruyu yöneltmeyi tercih etmişti çünkü. "Buna hakkın var mı?" Ve bir diğeri.

"Kendimce nedenlerimin olması yeterli."

"Senin nedenlerin beni bağlamaz."

"Peki sen beni bağlıyorken bunu söylemen ne kadar adil, Park Jimin?"

İşte.

Bakışlar arasındaki o mesafe uzadı, bir sessizlik çöktü, yalnızca rüzgarı duyabiliyordu. Ona onu ilgilendirmeyeceğini söylemesi gerekirdi, kendi yolunda yürümesi gerektiğini, uslu durması gerektiğini ama dinlemeyeceğini de iyi biliyordu. Belki daha öncesinde dinlemiş olsaydı böyle bir noktaya gelmiş olmazlardı.

Worse Than Nicotine ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin