Taemin- Stone Heart
"Açıkçası ben o grubu seviyorum ama onların çıktığı günler Phoenix bütün sakinliğini kaybediyor, diğer mekanlardan özel olan bir yanı kalmıyor." Kalabalığın olduğu yerden daha fazla çürük çıkardı sonuçta, ipsiz sapsız insanlar onları izlemek için oraya akın ediyorlardı. Hal böyle olunca da orası çekilmez oluyordu, son zamanlarda fazla popülerlerdi gerçekten de. Bu beni biraz rahatsız etmişti, eskiyi arıyordum. Düzenin değişmesi sinir bozucuydu.
İç çekti. "Öyle."
Yugyeom ile şu Yuta denilen gitarist çocuğun grubu hakkında konuşuyorduk.Yine. Tabii Yugyeom daha çok ablasından dolayı dert yanıyordu.Yine. Pek de burnumu sokmak istemiyordum, çok gereksiz bir takılmaydı bu, kaç yaşına gelmişti sonuçta Yuna, yetişkin bir bireydi ve kendi kararlarını verebilirdi. Yine de Yugyeom'la bu kadar derine inmek istemedim, kendisi de elbette bunun ne kadar saçma bir kuruntu olduğunu fark edecekti. Yani bunu umuyordum, öyle olmasa bile Yuna ona göz yummazdı, baş edebilirdi bununla, tabii biraz başı şişmişti onun da. Yakında patlardı.
"Yuna liseli ergenlere döndü," diye homurdandı. "Sabahtan akşama kadar mesajlaşıyorlar, üstelik isim benzerliği de çok sinir bozucu, ödünç aldığı kitaplarımın hepsine isimlerini karalayıp durmuş. Hyung, Japonca küfretmeye başladı, delireceğim!"
Gülümsemekle yetindim. Biraz onaylamaz bir şekilde. O sırada zil çaldığında kapıya Yugyeom'u yolladım.
"Şu anahtarı kullan," diye söylendim. "O kadar da zor bir şey değil."
"Senin beni karşılaman hoşuma gidiyor." Jungkook gevşek bir sırıtışla yanıma kondu hemen. Yorgun görünüyordu aslında, gülüşü zorakiydi, anlaşılıyordu. "Şu çocuğu görmek zorunda mıydım senin güzelim yüzün varken?" Ve evet, zorlamaya devam ediyordu.
"Neden bana giydiriyorsun ki şimdi?" Yugyeom homurdandığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Haklıydı sitem etmekte, evet, evet, Jungkook ile arkadaş olmak hayatında yaptığı en büyük aptallık falan olmalıydı, en kısa sürede bunu fark etmesini umuyordum, gerçi biraz geç olmuştu ama en azından hala Junkook'tan kurtulabilme şansı vardı. Asıl anlaması gereken şey buydu. Mesela benim böyle bir seçeneğim yok- tamam, vardı ama muhtemelen böyle bir şey gerçekleşirse ben demir parmaklıkların ardına, Jeon çocuğu da...
"Sen hiç konuşma, devamsızlıkların yüzünden beni uyardılar. Kovulacaksın yakında, şu hale bak." Kaşlarını çatıp bana döndü tekrar. "Sahi, parti kaçta? Hazırlanmamışsınız, seni o kostümün içinde görmek için sabırsızlanıyorum, Min Yoongi."
"Ağzını kapat," dedim sinirle. "Yoksa o dişlerini tek tek söküp bir yerlerine sokacağım."
Kolundaki saate baktı. "İşe gitme vaktim geliyor olmasaydı bu teklifin üzerinde oynamalar yapıp yeni öneriler sunabilirdim sana." Gözlerini bana çevirdi. "Ama ne yazık ki zamanımız kısıtlı, o yüzden kostümünü giy ve biraz gülmemi sağla hyung."
"Gevezelik yapma." Onu ittim. Zamanı gerçekten kısıtlıydı ve işe aç gitmesini istemiyordum, Yugyeom da izinli olduğu için daha fazla yorulacaktı. Oradaki abur cuburlar da midesini bozardı zaten. "Git yemeğini ye." Sonra mızmızlıklarını ben çekmek zorunda kalıyordum, hiç haz etmediğim şeylerdi.
"Ne hazırladın bana?" Gözlerini kıstı ve daha sonra burnunu kırıştırıp havayı koklamaya başladı.
"Köpeğe benziyorsun," dedim gülerek. "Siktir git, yemek ocakta."
"Tamam," dedi ve daha sonra yanağımdan öpüp koltuktan kalktı. "Seninle de sonra görüşeceğiz, pis hain." Yugyeom'un omzuna çarpıp gözden kaybolduğunda arkama yaslandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"