geçenlerde bir okuyucum phoenix'in nasıl okunduğunu sormuştu ama cevap vermeyi unuttum ve sonra hatırladığımda yorumu hangi bölüme yaptığını bulamadım xjddkdk o yüzden buradan cevap vereyim feniks diye okunuyorbu arada geçiş bölümü gibi bir şey oldu bu :( iyi okumalar :/
The Fray- Look After You
Jungkook bir keresinde bana incinmekten korkmadığını söylemişti. O gün tam olarak başı dizlerimin üzerinde duruyordu ve birlikte belki de milyonuncu defa Yürüyen Şato'yu izliyorduk. O sıralarda Howl ile ilgilendiğimden ve Jungkook'tan o kadar da nefret etmiyor olduğumdan elimi o zamanlar daha koyu olan saçlarının arasına daldırarak herkesin incinmekten korktuğunu dile getirmiştim ve belki de bu o acının ta kendisinden daha kötüydü. Gelmesini beklerken bundan delicesine korkmak, bazen gelen o şeyden daha fazla yıpratıyordu. O da bana bunun hala onun için büyük bir sorun olmadığını, bunun ekstrem bir şey olmadığını, zaten daima gelecek olma ihtimali ile yaşadığımızı söylemişti. Ben ise kaşlarımı yukarıya doğru kaldırmış, saçlarının arasında anlamsızca hareket eden parmaklarıma bir kez daha anlam veremeyerek elimi saçlarından çekmiştim. "Hayat işte" omuz silkmiştim; "her halükarda bir şeyler incitiyor" demiştim. O ise, "seni öldürmeyen şey güçlendirir" diye karşılık vermişti.
O gün bunu ona söylemedim ama...
Ya ölmeyi dilemene neden olabilecek kadar acıtırsa?
Bunları neden düşündüğümü bilmiyordum, onun uyarılarını dinlemedim elbette, yine biraz fazla kaçırmıştım anlaşılan ama sorun değildi, hala bilincimin yerinde olduğunun farkındaydım, hadi ama, zihnim birazcık geriye giderek benimle bir miktar kafa buluyor olabilirdi ama en azından geçen seferki veya geçen seferdekinden öncekiler gibi götlük yapmayacağıma inanıyordum. Tabii, inanç. İş sadece inanmakla bitmezdi, bu yüzden içmeyi kesip derin bir nefes alarak arkama yaslandım.
Tanrım... Jungkook'un canı sıkkındı. O kuş beyinli, o gün incinmekten korkmadığını, incinirse de bir şekilde baş edebilmenin bir yolunu bulabileceğini söylerken sikik bir aptaldı gerçekten de. Yugyeom'a bakarken izledim gözlerini, oldukça savunmasız duruyordu. Yine, söylediklerinin aksine. Ve yine, Jungkook'u tanımak konusu neden bu kadar... bulanıktı?
Sonra biraz daha içtim.
Neyin inancı?
Her neyse.
Jungkook'un başarabildiği nadir şeylerden birisi de kız gruplarının dans kareografileriydi. Gerçekten o çocuğun bu konuda muazzam bir yeteneği vardı. Bunu asla inkar edemezdim. Mesai saatleri bittiğinde hala Phoenix'teydik ve grup çoktan sahneden inmişti, Jungkook ve Yugyeom el ele tutuşup Brown Eyed Girls'ün şarkısında dans ederlerken bir süre sonra Taehyung da gelmişti ve o iki gerzeğe üçüncü tekerlek olmuştu. Masamız oldukça gürültülüydü, yüksek sesli müzik bile bunu bastıramıyordu.
Sonra birileri tarafından haylaz çocuklar gibi davrandığımız, insanları rahatsız ettiğimiz gerekçeleriyle azarlandık. Neyse ki bizi dışarı atmamışlardı, haftasonuna girmiştik ve hiç eve gidesim yoktu. Sabaha kadar bir şeyler içebilirdim bana kalsa ama Jungkook bir yandan, Taehyung öte yandan yaka paça çıkarmışlardı beni oradan. Yuna ve Yugyeom da bizimleydi ve biraz kendime gelmek bahanesiyle o ikisinin ellerinden kurtularak Yugyeom'un uzattığı su şişesinin içindeki suyla yüzümü yıkadım, bunu yapmamla birlikte ağzımdan acı dolu bir siktir kaçmıştı çünkü içindeki suyun soğuk olduğunu fark edememiştim.
"Bu seni kendine getirir," dedi Taehyung alayla. Başımı kaldırıp öfkeli bakan gözlerimi onun meymenetsiz suratında gezdirdim. Kesinlikle kendime gelmiştim ve birazdan onu parçalara ayırmanın zevki ile gerçek anlamda sarhoş olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"