#YaşasınPembeDiziTadındakinotthatbadFicleriYa bu arada yorumların tamamına dönecek vaktim yoktu, hatta büyük bir kısmına cevap veremedim sanırım. Belki sorun etmezsiniz ama cevapsız bırakmak racona ters yani djdjdk bir de açıkçası yüklediğim bir bölüme o kadar çok yorum gelmesine alışkın değilim. Far görmüş tavşan gibi kaldım, NOLUYO YAAA diye ddhdkkdldl neyse, SİZİ CANINIZDAN ÖPERİM
bölümü parça parça yazdım valla paragrafların başıyla sonu uyuşmayabilir djdmmdmdh ay inş kötü bir bölüm değildir cidden kontrol falan da edemedim :( ah hayat çok geldin üstüme
teşekkürler <3<3 sizi seviyom <33
The Pretty Reckless- Heart
Yıldız düşseydi, ölürdü.
Calcifer, o küçük ateş parçası, kayan bir yıldızdı. Howl onu yakaladı, sırf ölmesin diye bir anlaşmayla ona kalbini verdi ve eğer Calcifer sönecek olursa Howl da ölürdü.
Çok tehlikeliydi.
Kitabın sonunu getirdikten sonra bilgisayarın kapağını kapatıp arkama yaslandım, şimdi neden okumam gerektiğini söylediğini anlıyordum, onun gördüklerine bakmamı istiyordu. Jungkook kendince anlamlandırmıştı. Dizlerime örttüğüm battaniyeyi kaldırıp omuzlarıma yerleştirdim ve içinde kaybolana dek etrafıma sardım, küçüldükçe küçüldüm. Jungkook kendisinin Howl, benim de Calcifer olduğumu söylemişti. O, basit objelere bile binlerce anlam yükleyebilen biri olduğundan ciddiye almazdım onu genelde, hem zaten daha önce onun gözünde Steve karakteri de olmuştum Tom da, Chucky ve mutfak robotu da (bunun hakkında konuşmak istemiyorum) ama şimdi... şimdi, sırf uyuyamıyorum diye okuduğum bu aptalca kitaptaki karakterler hiçbir şekilde diğerleri gibi değildi.
Görmüştüm.
Açıkçası Yürüyen Şato'nun bu kadar derin olduğunu, Jungkook'un bu denli ince düşünebileceğini bilmezdim--doğru ya, bana aşıktı. Her şeye fazlasıyla anlam yükleyen, derinleştiren oydu.
Bana aşıktı, beni öpmüştü ve gitmişti.
Beni bıraktığı yerden uzunca bir süre kalkamadım, dakikalar boyunca ellerim boynumda o anahtarlığı izledim. Sessizlik, çok büyük çirkin bir gürültüydü. Ama buydu işte, o olmadan önce böyleydi. Sadece iki yıl. İki yıl benimle kalmıştı ve hayatımın Jungkook'tan önceki o koca yılları bana bu kadar yabancı gelmemeliydi, bu çok adiceydi.
Odaya giremedim. Kendi odama giremedim, telefonumu attığım yerden almadım. Nihayet kendime gelebildiğimde o merdivenleri tırmanmış ve Taehyung'un sahiplendiği küçük odadan bir battaniye alıp salondaki koltukta uyumayı denemiştim ama olmamıştı. Uykum vardı, kitabı okumuştum. Battaniye sanki ihtiyacım olan tek şeymiş gibi iyice sokulmuştum ama üşümüyordum. Bütün bunlar kocaman bir sorundu işte.
Nereye gittiğini, ne durumda olduğunu bilmiyordum. Oteli direkt eliyordum çünkü yanında biri olmadan uyuyamazdı, Yugyeom'la araları nasıldı bilmiyordum ve başka bir arkadaşını da tanımıyordum, şu rock grubundakilere arkadaş demezsek en azından. Belki okuldan birileri vardı?
Bünyesi zayıftı ve eğer-- o aptal kendine bakmıyordu bile, neden bunu ben dert ediyordum ki?
Tamam!
Onu evden kovmuştum, buna hazırlıksız yakalanmıştı ve şu an muhtemelen zor durumdaydı. Bu kadar da iğrenç bir insan değildim ama sabrımı taşırmıştı, çok öfkelenmiştim, gözüm dönmüştü. Aslında... gitmesini hep istedim ama bu şekilde göndermiş olmak beni rahatsız etmişti. Savunduğum şeyler değişmemişti, tavrım ve bakış açım hala aynıydı ama böyle olmamasını dilerdim, Namjoon onun artık yanımda kalmayacağını öğrendiğinde bir hayli üzülecekti hem. Jungkook daha iyi bir yer bulabilir miydi? Okulu vardı, işi. Burada benden başka kimsesi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worse Than Nicotine ✓
Fanfiction"Dudaklarının kenarları, hyung... Ben düşmekte olan yıldızı yakalayamadım. O beni tuttu.'"