Genç adam uzandığı yatağında, elindeki küçük mandalina dilimini havaya atıp ağzıyla kaptı ve bir çocuk gibi gülmeye başladı. İkinci dilimi de havada kapınca daha çok neşelendi. Üçüncü minik dilim burnuna çarpıp yastığa düşünce mızmızlandı. Son iki dilimin kaldığını görünce mutsuz oldu. "Bugün verdiğim bütün sözleri tutuyorum." diyerek çantasından üç mandalina çıkarmıştı kız. Üç mandalinayla bir insan ancak bu kadar mutlu olabilirdi.
Kırmızı beyaz kareli masa örtüsünün üzerine konulmuş üç mandalinaya bakıp ağlayacak kadar sevinmişti adam. Birilerinden bir şey almayalı, birileri onu düşünmeyeli, galiba biraz fazla zaman geçmişti. Birinin hatırında olmak ne de güzel şeymiş diye düşünürken oyunbaz yanıyla bakmıştı kıza. "Ama öncekini soyup da vermiştin." Alışık olmadığı bir alakayı kızdan şımarırcasına talep ederken, yüzüne bakamamış onun yerine güneşin aydınlattığı Haliç manzarasına dönmüştü yüzünü. "Kahvaltı ettirdim, mandalinanızı soyuyorum. Başka bir arzunuz var mıydı Boran Bey?"
Rüya gibi bir gün geçirmişti. İstanbul'a geldiğinden beri, ilk kez bu kadar mutlu olmuştu. Sırtında çello, kucağında da Miray olsa, gene de tüy kadar hafif hissedeceğinden emindi. Mandalinayı soyduktan sonra özenerek beyaz ağları koparan kızın ellerini incelemeye dalmıştı. Beyaz küçük eller, renkli tırnaklar, hünerle hareket ediyordu. Dalıp gitmişken kendisine bakan kızın farkında değildi. "O gün nasıl soyduysam, aynını yapmaya çalışıyorum, al bakalım." Ömrünün en lezzetli mandalinasıydı kızın uzattığı. Ama elbette bu durum mandalinanın Silifke'den gelmiş olmasıyla açıklanamazdı. "Sevdin mi, güzel mi?"Masaya yanaşan garson boş çay bardaklarını alırken, birer bardak daha çay söylemelerinin, çayı sevmeleriyle bir ilgisi yoktu. Kalkmamak için bir çay bardağı kadar daha bahane bulmuşlardı. Sonra boş bardakları alan garsonun tepsisine mandalina kabuklarını koydu Miray. Boran'ın içi de gitti o kabuklarla. Bir şey diyemedi ama kabukları saklama niyetindeydi. Miray ikinci mandalinayı soymaya yeltenirken, bir eliyle kızın elindeki meyveyi diğer eliyle de masada duranı alıp ceketinin ceplerine koydu adam. "Evde yiyeceğim diğerlerini." Kız gülmeye başlayıp "Tamam tamam, sakin ol senin için soyacaktım zaten." demişti.
Hatırladıkça neşesi artan adam, yattığı yerde göğsünün üstünde duran kabuklara baktı. Ömründe böyle özenerek soyduğu mandalina olmamıştı. Kabukları, dikkatle bir avucuna alıp kalktı yataktan. Atölyeye doğru yürüdü. Masasının üzerindeki alçı kalıpları iterek yer açtı kabuklara. Sonra arkasındaki metal dolabın üstünden büyükçe kutuyu indirip içini kurcalamaya başladı. Kısıtlı materyalimle ne yapabilirim diye düşünürken, hasır ip yumağını çıkardı kutudan. Sonra maket bıçağını aldı eline. Mümkün olduğunca bölmeden soyduğu mandalina kabuklarını, mümkün olduğunca büyük şekillerde kesip başlarına birer minik delik açtı. Deliklerden geçirdiği ipleri birleştirdi. İki yıldızı bir de ağacı vardı şimdi mandalinadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
General FictionParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.