7: Kömür

35.3K 2.4K 2K
                                    


Sevmek; sıradışı ya da kahramanca şeyler yapmak değil, sıradan şeyleri; hassasiyetle yapmaktır...

Farid Farjad




Önce iki adım yaklaştı adama doğru. Zihninin kendisine bir oyun oynamadığına emin olduğunda hemen geldiği yöne dönüp gerisin geri yürümeye başladı. Sonra yeniden durdu. Masaya doğru döndü. Az evvel telefonu tutarken üşüyen elleri de yüzü de cayır cayır yanıyordu. Ne yapıyordu ki burada, bu masada? Ne çiziyordu? Yanına gitse ne diyecekti? Adam sorsa neden cevap yazmadın diye, soğukkanlılıkla cevap verebilecek miydi?

Düşünürken masaya yaklaştığının farkındaydı. Sanırım son nefesini fazla gürültülü almış ya da vermişti ki arkasına dönmüştü Boran. Önce şaşkın, sonra heyecanlı, nihayet kırgın bakışlar... "Merhaba." diyebildi sadece adama. Başını salladı Boran. Gözlerini çekemedi ama bir şey de diyemedi kıza. "Tesadüfün de böylesi." Boran yine bir şey demedi Miray'a. Kızın bin türlü tereddüt içeren tatlı sesi bile tesir etmedi içinde küskün olan yanına.

"Sen ne için geldin buraya?"

Kızın önünde birleşmiş ve birbirine kenetlenmiş elleri ile bir değirmen gibi döndürdüğü başparmakları... Okunuyor muydu bu heyecanı, korkusu, tedirginliği halinden?

Boran, kızın çökmüş gözlerine baktı. Hiç görmediği kadar solgundu kızın yüzü. Bir şey olduğu belliydi, "Sor" dedi içinden bir ses. Sonra delikanlı yanı girdi araya. "İki kere sormadın mı oğlum, daha neyi soracaksın, otur oturduğun yerde. Seni birazcık önemsiyor olsaydı, bilirdin ne olduğunu, yanında bile olurdun da... Önemsemiyor işte, ne bu ısrarın?" Öte yandan kız bir cevap mı bekliyordu kendisinden. Neyi sormuştu ki? Ha, ne işi olduğunu sormuştu burada... Önce önündeki kâğıda baktı. Çizdiği çelloyu tutan ellerin fark edilmemiş olması mümkün müydü? "Fark ederse de etsin" dedi içindeki delikanlı ses. Galiba Miray'a, mesajlarına bir cevap bile vermediği için kızan yanıydı bu konuşan. Kızı nasıl özlediğinin farkındaydı ama... Maceraya sürüklenecek yaşta değildi. Bunu sık sık hatırlatır olmuştu kendisine. Bir haftadır her gün, her gece hatırlatıyordu hem de.

-Menemen yemeye geldim. Geçen hafta sevmiştim tadını. Biraz da çizmeye. En önemlisi de yalnızlığımı korumaya. Atölye artık çok kalabalık.

Çok şey söylemişti adam. Çok cümle vardı. Hepsi ağırdı; tek tek tartılmalı; sağı, solu, altı yoklanmalıydı cümlelerin. Ama bir şey vardı ki... Tam masanın ortasında duran bir şey... Boran'ın kararmış parmak uçlarından, kömüründen çıkan bir şey. Kalbi daha ne kadar hızlı atacaktı?

-Çello mu o çizdiğin?

Kalbi nasıl atıyordu Miray'ın. Birleştirdiği ellerini ayırıp sağ elini masaya dokundurdu. Ayakta durmak için desteğe ihtiyacı var gibiydi.

-Evet, burada seni hayal ederek çizmek çok kolay.

Doğru mu duyuyordu adamın ağzından çıkanları? Biri söylediğini biri işittiğini anlamaya çalışıyordu. Nasıl da aynıydı şaşkınlıkları. Nasıl da aynı anda nefes almaya, aynı anda yutkunmaya çalışıyorlardı.

-Beni hayal ederek?

Başını salladı Boran, sonra kâğıda döndürdü bakışlarını yeniden. Saklamamıştı içindekini. Planlamamıştı ama konuşmak, söylemek rahatlatmıştı. Bu bir aşk ilanı değildi. Sevgi de dilenmiyordu, sadece içindekini, içini acıtarak deşen şeyi çıkarmıştı dışarı. Ondandı bu rahat soluk alışı. İkinci kez tekrar etti kız.

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin