*
*
*
On beş yaşındayken haftanın iki günü Silifke'den otobüse binip gittiği, Mersin'de, çello dersi aldığı Esma Hanım'ın müzik okulundaydı. Her zaman tam ortasında piyano duran aydınlık salon, bu kez bomboştu. Pencerelerin olduğu duvar bir sinema perdesiyle örtülmüştü ve ekranda "One Wonderful Sunday" filmi oynuyordu. Siyah beyaz filmde birbirine âşık iki insanın nasıl keyifli bir hafta sonu geçirdikleri anlatılırken, arka fondan gelen Schubert'in "Bitmemiş Senfonisi'yle" hüzünle dolmuştu iki âşık. Film Japonca'ydı ama sanki Miray da yanındaki adam da anlıyordu filmde ne anlatıldığını. Âşıkların ayrılma vakti geldiğinde ikisi de mutsuz ama müzik umutluydu. Schubert'in notalarını duyunca gülümsedi Miray. Gülüşü yanındaki adama da tesir edince, adamın eli Miray'ın eline uzandı. Parmakları iç içe geçince, kız başını adamın omzuna yasladı. Sonra adamın kolu kızın omzuna, oradan beline geçti. Sanki daha çok kendine çeker gibiydi kızı. Miray bu kadar yakınlıkla, ne yapacağını şaşırınca bir an aklına ne gelirse onu söyledi. "Yeni öğrendim bunu çalmayı. Çalayım mı sana?" Hakikaten çalmayı en sevdiği bestelerden biriydi bu. Çocukken izlediği, en sevdiği masalların çizgi filmlerini anımsayarak mutlu oluyordu. Hoş onun bugün bile oturup izleyebileceği bir sürü çizgi dizi vardı hala. Mesela Külkedisi'nin hiçbir dizi ya da filmini kaçırmamıştı bugüne dek. İşte bu Bitmemiş Senfoni de sevdiği masalların en heyecanlı yerlerini hatırlatıyordu ona. Şu an, Külkedisi baloda prensiyle dans ediyordu ya da her an bir yerlerden bir prenses çıkabilirdi ortaya belki ormanın içinde pastadan yapılmış bir ev çıkabilirdi karşısına. Bu besteyi çalarken o kadar çocukça ve güzeldi her şey. Ama şarkının ona hissettirdiklerini de çalma isteğini de duymadı adam. Kızın belini iki eliyle sarıp bir yandan da dudaklarını kızın boynuna götürür gibiydi. Miray tenini dağlayan sakallardan geri durmaya çalışırken yineledi çello çalma isteğini. "Sırası mı şimdi?" dedi adam. Miray yumdu gözlerini.
*
Sanki irkilir gibi gözleri açıldığında, önce nerede olduğunu sonra burada ne işi olduğunu anlayamayarak başını yastıktan kaldırmaya korktu kız. Mutlak bir sessizliği sadece yatakla bedeni arasında sıkışan kalbinin gümbürtüsü bozuyordu. Nefes alamadığı ilk birkaç saniye, gece olanları düşündü. Sonra az evvel gördüğü rüyanın mı yoksa Boran ile yaşadıklarının mı gerçek olduğunu kavrayamadı. Gerçek olan Boran'ın kollarında uyuması mıydı? Son hatırına düşen adamın teriyle karışmış saçlarını okşadığıydı. Yumuşacıktı saçları, hatırlayınca gülümsedi. Yine de gördüğü rüya mıydı böyle ağzını kupkuru yapan? Susadığını anladı ama daha acil bir şey vardı bulması gereken. Gerçek olan Boran ise, o neredeydi? Sola dönmüş yüzünü sağa çevirdiğinde, hiç kimseyi görememek paniklemesine neden oldu. Gitmiş miydi Boran? Neden şaşırıyordu ki, ilk kez mi yalnız uyanmıştı böyle?
Kalbi hala normal hızına dönmemişti ama ağlama isteğini bastırmak için odaya bakarak meşgul etti aklını. Her şey ne kadar sadeydi. İçinden bir ses "Kalk, giyin ve git evine" dedi. Bir süre daha neden kalkmadığını anlamadan sessizce kaldı yattığı yerde. Sonra koridordan gelen sesle bir korku düştü içine. Daha o ne olduğunu anlamadan karşısındaki kapıda belirdi Boran. Üzerinde yalnız iç çamaşırı ve elinde büyükçe bir havluyla saçlarını kurular gibi odaya girdiğinde Miray'ın gözlerini açık görünce, tertemiz bir gülümseme yayıldı yüzüne. Hem eşsiz bir mutluluk hem de bir parça utanç vardı yüzünde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
قصص عامةParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.