KASIM 2025
Karaköy – İSTANBUL
Miray uykusuz geçen bir geceyi daha sabaha bağlarken, kaşıntısı dinmeyen sol kolunu tırnaklarıyla aşındırmaya devam ediyordu. Tam karşısındaki saatin üç olduğunu da görmüştü, dördü çalımladığını da. Aradaki küçük kopukluğu saymaz ise dört buçukta da saate bakıyordu. Sonra nihayet altı olmuştu saat. En azından yediye kadar, sadece bir saat uyumak için neler neler verirdi ama işte bu gece de uykusuz kalmıştı.
Akrep yediye yelkovan ise on ikiye yaklaşırken sağdan sola döndü. Dönmek yerine "yuvarlanmak" tabirini kullanıyordu kendisi için ve Boran, onun bu halleriyle çok eğleniyordu. Çıplak ayakları yeni döşenmiş laminat zemine değince birkaç saniye bekledi kalkmadan. Sonra eliyle yataktan kuvvet alarak kalktı ve ağzındaki kocaman boşlukla uyuyan Boran'a çevirdi yüzünü. Evde Boran hariç herkes havanın soğukluğundan yakındığı için kaloriferleri yirmi dört saat hiç kapatmadan çalıştırıyorlardı ve Boran neredeyse çıplak yatmasına rağmen, her sabah ter su içinde kalarak uyanıyordu. Terden kıvrılmış saçları yastığa seriliyken, adamın bıyığını okşamak istedi Miray ama uyandırmamak için gülümseyerek bakmakla yetindi adama. Koşuşturması bol ve dopdolu bir gün bekliyordu onları.
Gürültü yapmadan dolaptan kot tulumunu, içine giyeceği ince beyaz kazağını aldı. Banyoya geçip gözlerinin altında uykusuzluk sebebiyle oluşan mor halkaları örtmek için çabaladı. Saçlarını gelişi güzel toplayıp önce koridora sonra ikizlerin odasına yanaştı.
Aralık duran kapıyı iterken Ayşe'nin gözlerinin örtülü olduğunu ama Hüseyin'in gözlerinin yarı aralık halde uyuduğunu gördü. İkisi için de hala bir uyku düzeni oturtamamış olmak canını sıkıyordu. Hoş, ikisinin de düzenleri o kadar başkaydı ki; aynı anda doğmuş olmaları dışında onları ikiz yapan hiçbir şeyleri yoktu. İki yatak arasında sessizce dolanıp aslında lüzum yokken battaniyelerini düzeltip daha sıkı örttü üzerlerini, kaloriferin ısısını düşürdü ve hava yeterince aydınlandığı için gece lambalarını kapatıp odadan çıktı. Fatma Teyze'si de Miray'ın evde dolaştığını anlayıp kalkmıştı yatağından. Aslında yatılı kalmazdı kadın ama bugün önemliydi, bugün bambaşka bir telaşları olacaktı; çocuklarla aynı anda baş etmeleri mümkün olmayacaktı. Kadınla sessizce konuşup kadının kahvaltı hazırlama telaşına ayak uydurdu.
Saat yedi buçuk olduğunda tekrar döndü yatak odasına. Yatağın ucuna oturup Boran'ın yanağına koydu elini. İki kez seslendi adama. Boran'da en ufak bir kıpırtı görmeyince biraz daha eğildi adamın üzerine doğru. Bu kez sabit kalmadı eli. Adamın yanağını okşayarak seslendi ona. "Boran... Aşkım uyan artık."
Gece ikizleri burada uyutup yataklarına taşıma işinin gönüllüsüydü Boran. Çoğu zaman Ayşe ve Hüseyin'i uyutup ardından kendisi de uykuya dalıyor ve onları uyandırıp yataklarına pay ediyordu Miray. Hamileliğinin beşinci ayından beri, önceki gebeliğinden farklı olarak musallat olan bir kaşıntısı olmasaydı daha huzurlu geçiyordu geceleri ama son bir buçuk aydır öyle fena halde kaşınıyordu ki, geceleri uyuyamıyor, gündüzleri hem okula hem de çocuklara enerjisi yetmiyordu. Her zaman, her anında olduğu gibi Boran koşuyordu imdadına ama aylardır içine girdikleri telaş onu da yorgun düşürüyordu böyle.
Son bir kez daha seslendi adama. "Boran." O seslenişle gözleri kıpırdamaya başladı adamın. Önce eşine doğru çevirdi bedenini ve uyumaya devam etmek ister gibi daha sıkı yumdu gözlerini. Ama birkaç saniye sonra hızla açıldı adamın gözleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
General FictionParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.