32: Cennet

55.3K 1.8K 1.7K
                                    




Sevgilim,

Dün Leyla Hanım'la üçüncü randevumdan çıktıktan sonra sahilde uzun uzun oturdum tek başıma. İki saate yakın zaman geçiriyoruz beraber ama hala tek kelime etmedik olanlara dair. Onun yerine çeşit çeşit bitkilerden çay yapıp içiyor ve sohbet ediyoruz uzun uzun. Ben ona sevdiğim besteleri, onları neden sevdiğimi, neden müzik denince mutlu olduğumu anlatıyorum. O dinliyor, bazı besteleri dinlemek üzere not ediyor; çoğu zaman o konuşuyor, ben dinliyorum. Aklına gelen ve asla gelemeyecek olan her şeyden konuşuyoruz. Mutfakta olmayı sevdiğim için dün bütün sohbetimizi mutfakta geçirdik mesela. Ben tarif ettim, o ikimize detoks çayı hazırladı. Sıcak hava bunaltınca karadenize gidip fındık toplama hayalleri bile kurduk.

Onun yanından ayrılırken bana, bende olumlu gelişmeler olduğunu söyledi. Anlayamadım, çünkü bir şey yapmıyor gibiyiz. Benim canımı sıkan hatta onun yanına gitmeme sebep olan şeylerden hiç bahsetmedik daha. Ama o daha çok konuşmaya başladığımı söylüyor. Ayrılırken "Lütfen daha çok konuş, ne konuştuğunun bir önemi yok, yeter ki konuş." dedi. Sonra bu sabah için sözleştik kendisiyle. Mor Çatı'nın Potlaç'ta Kadın Emeği Pazarı varmış. Gitme niyetim yoktu ama sabah erken kalkınca, ne yapacağımı da bilemeyince, çıkmak için hazırlanırken buldum kendimi.

Çok tarifsiz bir şeydi bu sabah gördüklerim. Nasıl anlatacağımı, kelimelere dökeceğimi bilmiyorum. Konuşmayı yeni baştan öğrenen bir sürü kadın var orada. Ve onların yanında nasıl şanslı hissettiğimi bilemezsin... Bunu söylemek çok acımasızca gelebilir kulağa ama ben Silifke'de markete giderken bile arkamdan balkona çıkan bir annem var. Elinde hep çiçeklerle eve gelen ve anneminkinden önce benim buketimi uzatan bir babam... Benden kilometrelerce uzakta, akşam yemeği yemeyip eline bir parça ekmek alıp karakoldan çıkan ve benimle saatlerce telefonda konuşan bir sevgilim var. İstanbul'a dönmediğim her gün, nöbet tutarcasına sırayla beni arayan arkadaşlarım var... Bazı kadınların hiç kimsesi yok Boran. Bazılarının sadece çocukları var. Şans mı, şanssızlık mı bilmiyorum ama yaşadıkları tüm felaketlerde yanlarında olan küçük çocukları var. Biri diyor ki "O olmasaydı dayanamazdım bu hayata." Biri de diyor ki, "Bunları yaşayacağını bilsem asla doğurmazdım onu." Ama hepsi konuşuyor Boran. Hatta biri dedi ki "Biz yaşamayı yeni baştan öğrendik." Üstüne bir başkası "Sesimiz varmış, onu da burada öğrendik." dedi. Hayret ettim. Haftalar sonra ilk kez ağladım ama bu kez kendim için değildi gözyaşlarım.

Kermeste o kadar çok çocuk vardı ki... Hemen hepsi el işi ürünlerin yapımında annesine yardım ediyormuş. Hatta bazıları bunu oyun haline getirmiş. Oturdukları yerde boncuk dizip kolye yapıyorlar ve kim gün sonunda daha çok kolye yapacak diye yarışıyorlar. Bazıları bez çantalara resim çiziyor ya da annesinin çizdiği resimleri boyuyormuş. Bu ürünlerin internetten satıldığını da bilmiyordum. Sana gönderdiğim kolyeyi Emrah diye bir çocuk benim yanımda yaptı. Altı yaşında, öyle bir çenesi var ki asla susmuyor Boran. Gözlerimin neden mavi olduğunu bile sordu. Ve bir kez daha anladım ki yaşlılarla aramı düzeltmiş olsam da çocukların hızına hala yetişemiyorum.

Kermesten işime yaramayacak ama o kadınları mutlu edecek bir sürü küpe ve kolye aldım. Derin'e, Zeynep'e ve Sibel'e dağıttım az önce hepsini. Kendime bir çanta aldım, üzerinde Emrah'ın el izleri var. Kızlara kermesi anlatırken, Zeynep internet sitelerine girip ürünlere bile baktı. Kendilerine el boyaması not defterleri sipariş ettiler. Bir defter on beş lira. Düşünsene bir kadının cebinden çıkan on beş lira, bir başka kadını ısıtıyor. Kadının eli, kadına dokunuyor. Bir defterle bir kadın, bir çocuk gülüyor. Bir insan, bir insana dokunuyor. Bu öyle güzel bir his ki... Zeynep bu kadarla da yetinmeyip vakıf gönüllüsü olmak için form bile doldurdu.

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin